Çarşamba, Ağustos 29, 2012

Aksi Olmak İçin Nedenler

Merhabalar efem,

Bendeniz sabahları erken kalktığında genelde aksi, nemrut ne bileyim böyle pis bir insan olurum genelde. Bugün o kötü huyumu kırıp her ne kadar erken kalmış olsam ve her ne kadar bu diş doktoruna gitmek için olsa da, yani evren tümüyle bana karşıydı ben böyle çok aksi bir insan olayım diye uğraşıyordu falan, yine de böyle bir güleryüzlü uyandım. Taaa Kepez' de olan Diş Sağlığı Merkezi' ne giderken hala aksiliğim üstüme çökmemişti, herkes şaşkınlıklar içerisindeydi. O saatte çevreye gülücükler saçan, tamam abarttık, en azından surat asmayan sakin bir yüze sahip insan görmek pek zor. Randevu almak için kayıt masasına gittiğimde aldığım yanıt günün ilk darbesi oldu. "18 yaşından büyükler için Ortodonti kliniğinde muayene dahil hiçbir tedavi sigorta tarafından karşılanmamaktadır." Şimdi benim babam her ay neredeyse bir asgari ücret kadar olan sigortayı bunun için mi veriyor diye bir düşündüm. Tamam zaten diş teli vb. şeylerin yüzde bilmemkaçı dışında ödemediğinizi biliyordum ama muayene işleminden bile para istemek biraz ayıp olmamış mı sizce de? Biz sizi açık açık soyuyoruz, soğana döndünüz şimdi kameralara gülümseyip "soğaaaan" deyin. Harika! Her şeye rağmen moralimi bozmadım, zaten hiç öyle işlerle uğraşasım yoktu. Pekala diyerekten nazikçe randevu talebimi geri çektim.

Sabahın köründe boşu boşuna uyanmış olduğum gerçeği içime sindikçe hafif hafif sağ gözüm atıyordu ama hala mutlu mesut yaşıyordum. Sonra dur dedim hazır uyanmışken bir Ziraat Bankası' na gideyim. Memlekette hırsız sayısı bir değil iki değil efenim. Bu Ziraat mendeburu da birinci sınıfta kısmi zamanlı çalışırken maaşımın yattığı hesaptan 3 ayda bir 15 TL kesip duruyor. Zaten o zamanlar 160TL olan maaşımı arada bir tırtıklaması beni fena halde kızdırıyordu falan ama geçenlerde bir boşluğuma gelip o hesabıma para yatırdığım ve bunun akabinde 30 TL olarak hesap işletim ücreti kesilince bu işe bir son vermem gerektiğini hissetmiştim. Şimdi bazı insanlar amaan 30 TL için yaptığına bak falan diyordur kesin. Öğrenciyim yahu bana da acıyın. Bana acımıyorsanız 2 tane üniversite öğrencisi okutmaya çalışan babama acıyın. Hatta o 2 kızını okutmak için ayda 16 gün günde 16 saat mesaili çalıştığı zamanlara acıyın. O mesaiyi bulamadığında üzüldüğüne acıyın. İnsan günde 16 saat çalışacağım diye sevinir mi? Valla babam baya bir mutlu oluyor. Neyse, bir insanı aksi yapmak için gereken malzemeleri sıralıyorum not alın: Yüzü asık bir banka memuresi. Bankaya gitmeden bankamatikten iki hesabıma dair hesap özeti alıyorum ki delillerim elimde olsun. Sabah sabah gözleri şişmiş, uykusuzluğunu benden çıkarmaya ant içmiş memure ablamız ben nazikçe durumu anlattığımda -ki olağanüstü cici bir insan olduğum yedi düvelde bilinir- aksi aksi yüzüme bakmış "Evet 3 ayda bir hesap işletim ücreti kesilir." diyerek beni benden almıştır. Onu bende görüyorum cicim, bunu sana ben de söyledim zaten. Ben öğrenciyim bilmemne diyorum, o bana yok sen kısmi zamanlı çalışmışsın resmi belge lazım bunun için nereden duyuyorsunuz böyle şeyleri diyerek beni azarlamaya çalışıyor. Kapatın o zaman o hesabı, hırsızlık bu canım aaa gibisinden hafifçe parlıyorum. Gerekirse ses tonumun yükseltme düğmesi bulunduğunu gören memure ablamız hemen yardımcı olma moduna giriyor ve geri kalan işlemlerde az önce emaresini bile göstermediği bir nezaketle bana yardımcı oluyor. Yani az önce ben nazikçe durumu anlatırken niye öyle suratsızlık yaptı anlamış değilim.

Hesap mevzusunu hallettim, sıra aşağı katta Erasmus' tan kalan hibemi alıp Yapı Kredi' ye aktarmaya geldi. Bir süre sıra bekliyorum bakıyorum olacak iş değil banka bomboş neredeyse benim numaraya 10 kişi falan var. Hemen boş bir yere yanaşıyor durumu anlatıyorum. Adam kimliğimi istiyor, hesabıma bakıyor ve ta-daaa. Nedense zamanında iş yapmasını sevmeyen, ayak sürüdükçe kötü kadın kahkahaları atabilecek potansiyelde olan Erasmus ofisi 22 Ağustos' ta ödemeleri yapmaya başlayacağız demesine rağmen aradan geçen 1 haftada bir türlü benim kalan hibemi yatırmamış görünüyor. Bu o gün benim için mutluluğun yerini aksiliğe kalıcı olarak bıraktığı an oldu işte. Erasmus ofisi de banka memuresi gibi kendileri dürtmedikten sonra hiçbir şeyi kontrol eden bir yer değil. Öyle ki transktriptimin 1 aydır bölümüme ulaşmadığı ve kurum içi postada kaybolduğunu ben aramadan önce fark edemediler. Kendilerini nereye havale etsem bilemiyorum.

Ben artık iyice çökmüş halde otobüse falan bindim, sonra bir baktım İbrahim Bodur lisesi civarlarında yol çalışması mı ne var otobüs köprüyü geçip hemen sağa sapıyor. Ara sokaklarda tangır tungur ilerliyoruz. Tam bir yerden geçeceğiz yola olağanüstü absürd bir şekilde park eden bir araba yüzünden 1 dakika falan oyalanıyoruz. Aksiyim ya bunları gördükçe sinirlerim böyle bir yükseliyor falan, otobüsten inip o arabayı boydan boya çizmenin hayallerini kuruyorum hatta hayallerimde bu bana yetmiyor böyle taş maş Allah ne verdiyse... Evet böyle de vahşi bir insanım kendi içimde. Yoksa görenler kedi bu kedi çok uysal bir şey diyor. (Bunu ciddi ciddi diyenler oldu.) Tamam itiraf ediyorum aslında gerçekten çok sakin bir insanımdır ama  böyle anlarda içimde vahşi dürtüler uyanmıyor değil.

Bugün saat 3 itibariyle Burgaz' a gideceğiz bir de, yapılacak bir sürü iş var. Neyse en azından annemin yanında canım istemedikçe hiçbir şey yapmayarak durumu eşitleyebilirim sanırım. Öyle de tembel bir insanım.

Ha bu yazıyı da maddeler halinde yazabilirdim ama günlüğe döndü, kusuruma bakmayın.

Perşembe, Ağustos 23, 2012

Erasmus Günlükleri (11) - Culture Night

İnsan bütün gün evde oturup, yemek yapıp bulaşık falanda yıkayınca kafayı yiyormuş a dostlar. Ben Polonya' dan döneli neredeyse iki ay oluyor ama oturdum hala Erasmus yazısı yazıyorum. Daha da yazmaya devam edeceğim, aklımda 1 - 2 şey var. Bunları tabii hem gideceklere yardım, gitmeyecek olanlara gereksiz bilgi, kendim içinse kısmi özlem giderme kısmi can sıkıntısına çare olma sebeplerinden yazıyorum. 

Neyse gelelim yazımızın konusuna. Efenim Polonya' da her şehirde farklı bir tarihte olmak üzere yaz aylarında (genelde Mayıs - Haziran ) kabaca çevirisiyle "Kültür Gecesi" denen über güzel bir gece var. Eee nesi güzel bu gecenin  diye aklınızda soru işaretleri oluşmuş olabilir. Bir sakin durursanız anlatacağım herhalde yahu. Bu Kültür Gecesi dediğimiz şey şehirdeki bütün müze ve müze benzeri tarihi yerlerin bütün gece açık olması, bu yetmiyormuş gibi ücretsiz olması veeee her müzenin kendisine özgü etkinlik programları olması. Harika değil de nedir sayın okuyucu sorarım sana. Etkinlik programlarında kareoke olsun, dans kursları olsun, çeşitli workshoplar olsun, ateşli mateşli gösteriler olsun, sokak aralarında minik ufak değişik çeşitlerde konserler olsun böyle güzel güzel şeyler var. Ben ilk Culture Night olayını yine über bir etkinlik sayesinde gittiğim Katowice şehrinde görmüştüm. Katowice için ayrıntılı bilgi için şuradan alalım sizi. Beni bu geceye Katowice' de birlikte kaldığım çok cici bir insan olan Paulina götürmüştü. Birlikte önce eski Silesia maden işçilerinin evlerinin sergilendiği bir müzeye gitmiş oradaki tango kursunda bir iki hareket öğrenmeye çalışmıştık. Gittiğimiz yer şöyle bir yerdi.




Sonra onun çalıştığı kütüphaneye gidip orada çocuklar için düzenlenen çocuk şarkıları konserine gittik. Kemanla Harry Potter theme çaldıklarını duyduğumda pek mutlu oldum ne yalan söyleyeyim. Bir videoda çektim ama bulup yüklemesi zor geldi şimdi. Çalan Harry Potter theme şarkısı için dinlemek istiyorsanız sizi şöyle alıyoruz. Yolda dağıtılan bedava Redbull' larımızı aldıktan sonra değişik müzelerin içine girdik. Hatırladığıma göre bir müzede eski fotoğraflara bakabildiğimiz tuhaf bir alete bakmıştık. Üzerinden çok zaman geçtiği için gittiğimiz son yeri pek hatırlamıyorum. Burada da Paulina ile bir okul sırasında oturuyoruz. :P



Ben Katowice' den döneli 2-3 hafta falan olmuştu, tadı damağımda kalmıştı bu kültür gecesi olayının derken aynısının Lublin' de gerçekleşeceğini öğrendiğimde ne kadar mutlu oldum tahmin edersiniz. Lublin' deki sanırım 2 Haziran' da olmuştu tam emin olamıyorum ama haziranın başıydı. (Şimdi kontrol ettiğim 2 Haziran gecesinde olmuş, doğru hatırlıyormuşum.) Aynı zamanlarda Politechnika Lubelska' nın Juwenelia' sı (öğrenci festivali) vardı ama bir gecelik ufak bir kaçamakla Culture Night etkinliğine gittik Yeter ile birlikte. Önce eski yapıların sokağın iki tarafına dizilmiş olduğu Krakowskie caddesinde dümdüz ilerledik, gördüğümüz değişik olaylarda durup bir süre izledik. İlk gördüğümüz bir sokak sanatçısıydı, yerlere değişik resimler yapıyordu sprey boyayla. O resimler olay bittikten sonra da sokakta duruyordu. (En azından ben Lublin' den ayrılmadan bir gün önce hala oradaydılar.) Sonra biraz ilerledik ve bir komedyene rastladık. Konuşmalar pek doğal olarak Lehçe ilerlediğinden o kişinin komedyen olduğunu insanların kahkahalarla gülmesinden çıkardığımızı da söyleyebilirim. Ha bir de tütü giymiş 4 adama komik şeyler yaptırmasından anladık. :P Sonra sokak boyunca ilerledik ve Krakow geçidi olarak bilinen eski geçitten geçip Old Town' a girdik. Her taraf insanlarla kaynıyordu ve özellikle Trynitarian kulesinin önünde bir kuyruk bir kuyruk. Ne oluyor derken normalde saat 17' de kapanan kule geceye özel açıkmış, gece Lublin' i böyle yukarılardan görmek isteyen vatandaşların hepsi orada kuyruk olmuş. Bir de normal girişi paralıyken geceye özel bedava olunca kuyruk almış başını gitmiş. Bu arada kule şöyle bir şey.



Tabii biz Yeter' le pes etmedik ve kuyruğa dahil olduk. Sonunda bütün çabalarımızın ödülü olarak tepedeydik. İyi ki beklemişiz, yukarda hava baya serin olmasına rağmen görüntü çok hoştu. (Fotoğraflar pek olağanüstü değil ama küçük resimlere bakıp seçince bunlar denk gelmiş.)




Ayrıca Old Town' da olan olayları kuş bakışı izleyip daha sonra gidebileceğimizi düşündüğümüz etkinlikleri tependen izledik. Bir yerde sinema gösterimi vardı, bir yerde konser vardı, bir binanın arkasında kalan bir yerde de ateşli bir gösteri vardı ama ona yetişemedik. Kuleden sonra meydana döndük orada biraz insanları biraz gösterileri izledik. Geleneksel müzik performansı sergilenen bir yerde durup müzik dinledik. Havanın soğukluğuna aldırmadan haziran ayının gerektirdiklerinden birini yerine getirip dondurma yedik. Yol üstündeki bir rap performansını dinledik. Meydana park etmiş büyük bir otobüsteki partiye şöyle bir baktık. 



Son konseri kaçırmayacak şekilde Politechnika' ya döndük. Konser Polonya' nın büyük gruplarından birinindi ama tam hatırlamıyorum hangi grup olduğunu. (İnternetten baktım Lady Pank varmış o akşam. Konserden aklımda kalan tek şarkı şuydu.)Velhasılı kelam çok güzel bir olaydı bu. Hem Katowice' de hem Lublin' de tadı damağımda kalmıştı, Krakow' a gittiğimde de 1-2 gün farkla kaçırdığımı görüp kahrolmuştum hatırladım kederlendim bak şimdi.

Not: Redbull Katowice' yi çok sevmiş herhalde benim orada olduğum sürede gittiğim etkinliklerde olsun, sokakta olsun sürekli bedava dağıtıyorlardı bu meredi. Günde 3 tane içmişliğim var o sebeple.

Cuma, Ağustos 17, 2012

Ziraat Mühendisliğine Yatay Geçiş Fikirleri

Kendi stajımı bitirdim tadı damağımda kalmış olacak dün ablam seni de yanımda götüreceğim dediğinde "Oluuuur." deyivermişim. (Ablam Onsekiz Mart Üniversitesinde ziraat alanında staj yapıyor şu sıralarda.) Her ne kadar sabah 7.30 da uyanmak zorunda kalsam da ablamın elinden tutarak (küçük kardeş sendromu diyoruz biz buna) üniversiteye doğru yola koyuldum. Ziraat Fakültesi' nde biraz oyalandıktan sonra servis ile okulun tarım alanlarınında bulunduğu Dardanos kampüsüne gittik. 

Sabah saatleri hava çok sıcak olmasa da güneş tepemizdeydi ama ben dahil 3 gönüllü, 1 esas stajyer ve 1 öğretim görevlisi ile birlikte bitkilerin sıcaklık ölçümlerini yapmak için arazideydik işte. Nasıl bir şey olduğunu anlatmayacağım, zaten bilmiyorum tam olarak ne yaptığımızı. Sadece aklımda en çok kalan bir alandaki bitkinin kurban seçilip bütün yapraklarının vazelinle kaplanması (*) sonucu ölüme terk edilmesiydi. Tabii bitki ölüme terk edilmeden sıcaklık değerleri ölçülüyor. Bu iş benim işi çabuk öğrenmem ve hızlı davranmam ile doğru orantılı olarak hızlı bitti. (Yazar burada mübalağa yapmamış olup düşünceler tümüyle oradaki insanlara aittir.)

Sıcaklık ölçümleri çabuk bitince sıra klorofil ölçümlerine (**) geldi. Onda öğretim görevlisi olan Gökhan hoca ölçümleri bana söyledi bende kağıda hızlıca not aldım. Zira her bir sıra için arka arkaya üç ölçüm yapılıyor ve üçü de kağıda not ediliyordu. Bunun ardından ben Gökhan hoca ile topraktan örnek alırken kalanlardan birisi üzerinde çalışılan fasulyelerin hasadını yapıyor diğer ikisi de değişik bir cihazla bitkiler üzerinde ölçümler (***) yapıyordu.

Öğlen yemekten önce hasat için bizde yardım eli uzattık ama çok iş vardı ve saat öğleni geçmiş olduğundan önce bahçenin mamülü olan domates ve biberler eşliğinde öğle yemeği yedik. Ardından iş yapması çok zor oldu, herkes mayışmış tabii gölge de bulmuş kaçar mı fırsat. 

Bunlar olurken bende baya baya eğlendiğimi fark etmiş bulundum, öğrendiğim şeyler hoşuma gitmeye falan başladı. Zaten oradakilerin pohpohlamasıyla birlikte "Ziraat mühendisliğine yatay geçsem mi?" diye bir düşünce saniyenin milyonda biri kadar bir sürede zihnimde belirdi hemen ardından "Bilgisayar iyidir candır." düşüncesiyle geçiş düşüncesi bertaraf edilmiş bulundu. Ama ilerde sevdiğim bu iki şeyi de birlikte yapabilir miyim diye düşündüm sonra aklıma bunun olabileceği ve bununla ilgili var olan örnekler (aslında sadece bir örnek var bildiğim ama neyse örnek örnektir ) geldi. Bir mutlu oldum. Yarın da ablamla fakülteye laboratuara gideceğiz. Zaten yakında beni de fakülteye gönüllü öğrenci olarak alacaklar böyle gidersem.

(*) Bitkilerin ölme sebebi vazelinle tüm gözenekleri kapatılan yaprakların fotosentez falan yapamayıp nalları dikmesi durumu olmakta.

(**) Yaptığımız işin adı tam böyle mi emin değilim. Ablama sorduktan sonra güncelleyebilirim.

(***) O ölçüm neyle ilgiliydi hiçbir fikrim yok. Yine de ablama sorup buraya sonradan bir not düşerim.

Pazartesi, Ağustos 13, 2012

Biten Bir Stajın Ardından

10 Ağustos 2012

Öğrenim hayatımın ilk stajını da an itibariyle bitirmiş bulunmaktayım. Oysa staja değil üniversiteye bile başlamamış gibiyim. Zaman kavramı kendi kafamda baya bir eğilip yamulduğundan olsa gerek ne, ne zaman, nasıl oldu; daha dün ortaokuldayken nasıl üniversite 3.sınıf öğrencisi oluyorum anlamış değilim. Neyse 20 iş günü süren bir staj macerasını geride bırakmış bulunuyorum. Stajda neler oldu kısaca yazayım.

-İlk haftam eğitim ile geçti. Oryantasyon, sadakat sistemleri, temel havacılık bilgileri, PL/SQL ve Oracle ile ilgili eğitimler vardı. PL/SQL' i öğretici Oracle' ı ise seviyeme uymadığından bu sebeple de pek anlamadığımdan olsa gerek sıkıcı buldum.

-İkinci hafta yeni bir stajyer arkadaş daha geldi. Eğitimler şirket için özel olarak hazırlanmış ve şirket dışına çıkarılması yasak olan videolar serisinden oluşuyordu. Ben ilk hafta videolardan bezerken kendisi video işini çok sevdi benimle birlikte olduğu 3 hafta boyunca çeşitli konularda videolar izledi ne zaman bir şey öğrenmesi gerekse. Ayrıca ofisteki sandalyelerle bir türlü yıldızı barışmadı kendisinin :P

-Hitit Bilgisayar Hizmetleri' nde yaptım stajımı, şirket ortamı çok güzel ve rahattı. Hitit' in benim bulunduğum ofisi Atatürk Hava Limanı Serbest Bölgesi'nde İSBİ plazasının en üst iki katını işgal ediyor. Çok büyük bir terası var sıkılınca çıkıp oturulabilecek.

-Hitit güzeldi ama stajyer programı pek oturmamıştı, o yüzden staj dönemimin programlama yeteneklerimi geliştirme açısından çok verimli geçtiğini iddia edemeyeceğim. Fakat şirket içi konularda ve büyük projelerin nasıl işlediği konusunda çok çok çok verimliydi benim açımdan.

-Staj defteri işi bana çok sıkıntılı geldi. Ama o konuda da çok yardımcı oldular.

-Dün serbest bölgede bulunan kocaman alman kurdu beni pek sevdi o kadar ki aniden kucağıma atladı. Daha doğrusu patilerini omuzlarıma hızla koymak suretiyle beni şöyle güzel bir kucakladı. Vücut yapısı gereği o hareketi yapması için hızlı olması gerekiyor orasını anladık ama hiç beklemediğim bir hareket olunca azıcık tedirgin olmadım desem yalan olur.

-Tam görev tanımını hiç çıkaramadığım biz stajyerlerden sorumlu sorun çözücü Güven, bütün soru ve sorunlarımda yardım ettiği için kendisine bir teşekkürü borç bilirim. Kullandığım ekranı da hain ellerden kurtarmış olduğu için kendisine çok şey borçluyum. :)