Pazartesi, Mayıs 21, 2012

Erasmus Günlükleri (7) - Günler geçerken...

Uzun süredir yazı yazmayı geçtim, bloga herhangi bir şekilde bakmıyordum bile. Canım sıkılmış ve hazır yapmam gereken sunum ve projelerden uzaklaşmak için bahane üretmem gerekiyorken oturdum blogun görüntüsüyle oynadım, yetmedi hadi bir yazı patlatayım dedim. Tabii belli bir ana konu olmayınca yazmakta pek kolay olmuyor. Başlığı günler geçerken diye atasım geldiğinden beri Erasmus öğrencisi olarak yaşadığım şu sıralar zamanın nasıl geçtiğini anlatayım diyorum.

Ben buraya geleli 2,5 aydan biraz fazla oldu. Eee olduysa oldu n'apalım diyorsanız haklısınız ben bile ee şimdi ne yazayım diye bakakaldım. Şu son günlerde zamanımın çoğunu yurtta geçiriyorum, kalan zamanını da yurdun yakınlarında harcıyorum. Kendimi inzivaya çekilmiş hissettim bir an ama bu halimden mutsuz falan değilim. Burada uzun hafta sonu dedikleri 9 günlük bir tatilde olduğumuzdan yurt *neredeyse* bomboştu, oldukça sakin bir hafta geçirmiş oldum bu sayede. Gerçi yurdun dolu halini seviyorum ben, özellikle havalar düzeldiğinden beri yurdun önünde barbekü yapan gençler dolup taşıyor. Neyse neyse. Burada havalar ciddi anlamda düzelmişti, 30 dereceyi bile gördük bir ara o kadar iyiydi. Gerçi az önce baya yağmur yağdı ve hava serinledi ama bundan sonra havanın 20' nin üzerinde gideceği konusunda derin umutlarım var.

Computer Arcitecture dersim için 2 tane sunum hazırlamam gerek ve bunu Salı gününe kadar yapmam gerek. Ama bende ki şu rahatlık kimse de yok şu an. Digital Signal Processing zaten garip bir proje verdi, nasıl yapacağım konusunda bir fikrim yok. Programming II' de yapmam gereken bir ödev varmış gibime geliyor ama daha ödev ne onu kontrol etmedim. Object Programming benden proje olarak oyun yazmamı istedi, ona da tamam demiş bulundum.

Derslerden yeteri kadar şikayet ettiğime göre başka konulara geçebilirim. Bu aralar gitar çalmayı öğrenmek için hummalı bir çalışma içerisindeyim. Bana gitar öğretmeyi kabul eden Polonyalı arkadaşım bu iyiliğinin üzerine bir de çalışmak için getirdiği gitarı bana bırakınca her şey daha kolay oldu. Oda arkadaşlarımın benim mutluluğuma zaman zaman katılmadığını hissetsem de (aynı melodiyi 50 defa arka arkaya duyunca insan biraz sıkılabilir, hak veriyorum onlara) canım her sıkıldığında gitarı elime alıp ya önceden öğrendiklerimi ya da yeni şarkıların tablarına bakıp onları çalmayı deniyorum. Henüz repertuarım çok zayıf ve çok iyi çaldığım söylenemez ama emin adımlarla ilerliyorum yoluma. Bu aralar ilginç gezi planlarımda var ama henüz aklımda tam bir plan oturtamadım. Belki de plan oluşturmadan yolun gittiği kadar gider geri dönerim.

Uzun zamandır izlemediğim dizilerde de son 2 günde hepsinin son bölümlerine geldim, biraz daha yavaş gitseymişim iyi olurdu. Neyse ki hala kitaplarım var. Şu an Not Without My Sister' ı okuyorum. Elimde 5 kitap var okunacak ama ismi dikkatimi çektiği için bununla başlamıştım. Gerçek bir hikayenin kahramanları tarafından yazılmış bir kitap Not Without My Sister ve okudukça tüylerim ürperiyor, Dünya' nın bir yerinde insanların böyle şeyler yaşamış / yaşayabilmiş olması gerçeğiyle midem bulanıyor. Konuyla ilgili David Berg kimmiş ve ne yapmış ona bakabilirsiniz.