Cumartesi, Mart 03, 2012

Erasmus günlükleri (5) - İlk Günler

Erasmus programı kapsamında Polonya' nın Lublin şehrine geleli yaklaşık 16 gün oldu. Zaman nasıl bu kadar çabuk geçti anlamış değilim. Buraya nasıl geldim ve geldiğimden beri neler oldu kısaca özet geçeyim.

- 17 Şubat 10.50 Varşova uçağına bindim. Uçak yarım saat kadar rötar yapsa da uçuş çok güzel geçti.

-Hava alanında Politechnika Lubelska' ya gelen Gözde ve Berk ile tanıştım.

-Varşova'da otobüsle tren istayonuna gittik orada 40 zloty bayılarak Lublin trenine bindik.

-Tren faciaydı.

-İstanbul' da yola çıktığımdan beri yağan kar Polonya' da tipi tarzındaydı, Lublin' i ilk görüşüm bembeyaz oldu.

-Tren istasyonunda kendilerini kısaca Kate ve Chris olarak tanıtan mentorlar bizi karşıladı. (Aslında ben fazladan oradaydım onlar Gözde ve Berk için oradaydı :P ) Ayrıca o isimlerin Lehçe' de nasıl yazıldıklarını görseniz ağlarsınız. Zaten kopyala-yapıştır yapmadan ben bile yazamam.

-Yurda o yağan kar altında 7 kilo çeken sırt çantamla gelmek çok yorucuydu.

-Yurtta oda arkadaşım Melda'yla tanıştım. İlk gelişimde beni çok sıcak karşıladı sağ olsun. :)

-Buranın yastıklarını ilk gördüğümde baya şaşırmıştım. Bildiğin kare döşek gibi kocaman bir yastık var. Ama o kadar zaman geçti ki alıştım yastığa.

-İlk geldiğimde hava bile farklı kokuyordu burnuma şimdi her şey normal geliyor.

-Yurda yakın sayılan yerde Carrefour Express var, ilk gece keşiflerimden biriydi kendisi.

-Yiyeceklerde domuz ürünü vardır diye ilk günler yemek yemek çok zordu ama artık ne içerdiğine bakmadan almaya başladım. Yine de et ürününü tavuk dışında yemiş değilim.

-Buraya geldiğimde hep fast food yemek zorunda kalacağımı düşünmüştüm ama aksine yurtta birbirinden güzel yemekler yaptık. Sanırım bunu Melda' ya borçluyuz :)

-Ben cuma günü gelmiştim Lublin' e. İlk pazartesi okul açıldı. Ama Erasmus öğrencisi olduğumuzdan ilk hafta oryantasyon kapsamındaydı.

-Pazartesi günü toplantıda mentorum Natalia ile tanıştım. Her soru ve sorunda kendisine koşuyorum. Fotoğraf makinem bozulduğunda bile aklıma gelen ilk ve tek isim kendisiydi.

-Salı günü okulla ilgili bazı şeyleri hallettik ve Erasmus topluluğu ile şehirde yürüyüşe çıktık. Deri ceket giyip çıkmıştım fakat saat ilerledikçe hava soğudu :(

-Çarşamba günü buz patenine gittik. O gün buz pateninde bir kariyerim olmayacağını anladım. 1 saat boyunca sağlam kalıp son anda düşmesem kariyer düşünebilirdim ama, kısmet bu işler. Burada bacak kadar çocuktan, yaşlı teyze ve amcalara kadar herkes başarılı bir şekilde buz üstünde hareket ediyor gerçi. Neyse.

-Perşembe günü çok yorgun olduğumdan ve hava yağmurlu olduğundan GoKart etkinliğine katılmadım. Sonra karting alanının tümüyle kapalı bir yer olduğunu gördüğümde üzüldüğümü itiraf etmeliyim.

-Oryantasyon haftasının son gününde Welcome Erasmus partisi vardı. Oldukça güzel geçti. :)

-Eğer tarihlerde bir karışıklık yapmıyorsam 3.oda arkadaşımız Yeter parti gününde biraz daha erken saatlerde geldi. Yorgun olduğu için bize katılamadı maalesef. İlk geldiğinde kendisine karşı ön yargılarım olduğunu kabul ediyorum ama cidden çok tatlı birisi. :)

-Oryantasyondan sonraki hafta daha çok hoca kovalamakla geçti. Özellikle koordinatörümüz Andrzej Smolarz çok garip bir adam. Bazen çok iyi davranırken bazen adamı çıldırtabiliyor.

-Databases dersinin hocasını ciddi anlamda çok sevdim. Derslere sonraki hafta başlayacağımı söylersem nedenini anlarsınız herhalde.

-Burada döner biraz değişik geldi bana ama tadı güzel. Yoğurtlu sosla yedim, ilginç bir tecrübeydi :P

-Yoğurt demişken burada en basidinden katı bir yoğurt bulmak 1 hafta sürdü. Greek yoğurdu kendisi. Bir de buranın makarnaları çok garip 1 dakika içinde oluyor neredeyse, bize normal gelen sürede buradaki makarna birbirine yapışıyor. Denedik oradan biliyorum.

-İnsanlar çok yardımsever, yurtta özellikle sorduğum herhangi bir sorunun yanıtsız kaldığına şahit olmadım.

-İngilizce pratik yapmak için odamıza gelen çok oluyor, bizde onlar sayesinde pratik yapıyoruz. Çok mutualist bir yaşam sürüyoruz yurtta.

-Burada yurda giriş-çıkış saati yok Türkiye'deki gibi. Okul kartınla yurt kapısını açabiliyorsun. Sadece misafir getireceksen akşam 22.00' dan önce getirmelisin yoksa kabul etmiyorlar.

-22.00 - 07.00 arası Night Time olarak geçiyor, gürültü yapılmaması gerekiyor ama burada o saat genelde 01.00 - 08.00 arası oluyor. İnsanlar dinledikleri müzikleri başkalarına da dinletmeyi pek seviyorlar :P

-Odalarda  yangın alarmı var. Sigara içer ve alarmı çaldırırsanız önce anonsla uyarıyorlar, sanırım 3 dakikadan fazla çalarsa alarm güvenlik odanıza geliyor. Bizim anonslardan tek anladığımız "Uwaga Uwaga" (Dikkat Dikkat) kısmı oluyor. Koridorlara sigara içmek serbest.

-Tuzlu beyaz peynir hala bulamadık. Ayrıca turşularda şekerli.

-Yurttaki çamaşır makineleri pek garip, dikey eksende dönüyorlar, kapak üstten açılıyor. Bu şekilde yerden baya tasarruf etmişler.

-Burada her yerde bir anıt, heykel vb. şey görülebiliyor, İsa ve Meryem heykellerinin önünde en azından 1-2 adet fener oluyor.

-Burada çok hoş bir Old Town var. Şansımıza kale tadilata girdi biz gidemeden ve Haziran' a kadar kapalıymış. Neyse ki Temmuz' da dönüyorum.

-Lehçe zor bir dil. Daha kurs başlamadı ama bazı kelimeleri öğrendim. Bana en çok yardımı olan 3 kelimeyi sıralarsak eğer 3.sırada "Dziękuję." (Teşekkürler), 2.sırada "Cześć" (Selam) ve ilk sırada en önemlisi "Nie rozumiem." (Anlamıyorum) olur. Zira bazı İngilizce bilmeyen Polaklar yardımcı olmak amaçlı uzun uzun Lehçe konuşmalar yapabiliyor. Kısa kessin istiyorsanız üstüne basa basa kullanabilirsiniz "Nie rozumiem" i.

Bunlar ilk bakışta aklıma gelenler. Oda arkadaşlarım Krakow' a gittiler hafta sonu için, ben şimdilik gitmemeyi tercih ettim. Şimdilik benden bu kadar.

Not: Bu yazı üstüne hala oraları sevdin mi diye soran olursa diye cevap veriyorum. Ben Lublin' i cidden çok sevdim. :)