Perşembe, Aralık 13, 2012

GnomeOutreachProgramForWomen - Başvuru Süreci

Merhabalar,

Bir önceki yazımda bir paragrafta kısaca geçtiğim bir konuydu ama hem bir iç hesaplaşma olsun hem insanlara örnek olsun (da benim hatalarımı yapmasınlar) diyerek başvuru sürecim nasıl geçti ondan bahsedeceğim.

Öncelikle bu bahsettiğim program sadece kadınların katılabildiği bir kış stajı, ucunda 5000$ var ve Linux ortamlarında kullanılabilen bir masaüstü ortamı olan Gnome tarafından düzenleniyor. Ama staj sadece Gnome üzerine değil, birçok özgür yazılım projesi hem staja destek oluyor hem kendilerine stajyer alıyorlar. Benim bu programdan haberim gnome-women mail listesine kaydolmamla oldu. (Bu listeye kaydolma sebebimde yazın gerçekleşecek Google Summer of Code için bir ön hazırlıktı :P )

Projeler belliydi, başvuru yapmadan önce projeye mentor ile konuşup anlaşarak bir katkıda bulunmanız gerekiyordu. Bu bir hata kapatma olabilir, bir ekleme yapma olabilir ya da benim gibi en basitinden fikirlerinizle katkıda bulunabiliyordunuz. Ben yayınlanan tüm projeleri inceledikten sonra Mediawiki' nin (Vikipedia değil ama onun üzerinde çalıştığı program / proje) git ile ilgili olan projesini sevdiğimi düşündüm ve projenin mentoruna mail attım. Mentor beni çok bekletmeden yanıt attı sağolsun ve güncellenmesi gereken dosyaları belirleyebilecek bir fikir, diyagram ya da kod parçası sunmamı istedi. Ben bunun tarihleri kontrol ederek yapabileceğimizi söyledim, bir arkadaşımın bak php de böyle olabilir demesiyle php kodunu gösterdim. Bunu yaptıktan sonra ne yaptım biliyor musunuz? Düşünmesi bile kötü ama programa katılmaktan vazgeçtim. Neden sorusu için çok geç artık ama hevesim kırılmıştı diyebiliriz. (vazgeçmeme rağmen irc' de bazen kanallar arası gezinip son durumlara bakıyordum, insanlar projelere katkı yaparken yardırıyor bense sus pus onları izliyordum falan) Sonra başvuru bitimine çok az kala "yaa bi şansımı deniyim ben:)))" tarzında düşüncelere kapılarak tekrardan mentora yanıt attım. Ama öyle bir proje seçmişim ki bazı projeler hiç aday almazken sırf benim iyiymiş ya bu dediğim projeye 5-6 kişi başvurdu. (ki Mediawiki toplamda 20'den fazla aday aldı bunlardan 3 tanesini alacaktı ama en son baktığımda 5-6 kişiyi çeşitli projelere almışlardı)

Aslında ilk başta sadece Mozilla Firefox ile ilgilensem belki benim için daha hayırlı olabilirdi. Her ne kadar Chrome kullansam da geçen yıl "Firefox için eklenti nasıl yazılıyormuş aa böyleymiş" diye bir işe giriştiğimden Firefox bana özgür yazılım projeleri içinde daha yakın ve tanıdık geliyor. Firefox içinde kısa bir denemem oldu. Firefox' un daha önce hiç adını duymadığım bir programı varmış, Army of Awesome. Harikalar Ordusu diyebileceğimiz bu grup Twitter'da (evet yanlış okumuyorsunuz Twitter) #firefox olarak etiketlenmiş tweetleri yanıtlıyor. Bende yanıtlayabileceğim 2 soruyu bu şekilde yanıtlamıştım. Boş zamanlarda yapılabilecek faydalı bir iş gibi duruyor. (Bir çay molasında falan :P ) Şu sıralar Firefox' ta ayrı bir projeye bakıyorum, ayrıntılı incelememin ardından eğer olursa ayrıca bir yazı yazarım onunla ilgili.

Neyse son gece gayet uykulu bir şekilde başvuru sürecinin bitmesine 1-2 saat kala formu doldurup yolladım. Hiç umudum yoktu tabi ve seçilmedim (hiç üzülmedim ama kendime pek kızdım). Fakat 1 gün kala Gnome ile ilgili bir belgelendirme projesi çıkmıştı ortaya. Onun mentoruna staj ya da değil bu işle ilgilenebilirim benim içinde iyi olur hem gibisinden bir mail attım. Kendisi bana yapmam gerekenlerle ilgili bir mail attı. Bende belge okuma, daha iyisi nasıl yazılır gibi işlere giriştim. Daha önce hiç deneyimim olmadığı için çok değişik geldi. Sonradan oldukça rastgele bir şekilde mentorluk yapan kişinin aslında Gnome projesini başlatan kişilerden biri olduğu ortaya çıktı. Ben "nasıl yani, öhöö, yani siz şimdi gnome projesini başlatıp belgelendirme için bir de mentor olmuşsunuz maşallah size, oldu o zaman kaçtım ben" durumuna girecektim az kalsın. Ama sonradan belgelendirme ile ilgili yorumlarımı içeren bir mail attım kendisine.

Benim bu kış stajı ile ilgili en çok "işte burada yanlış düşünüyorsunuz dostum" dediğim yer öğrencilere bizce siz yazın başvurun biz tam zamanlı çalışabilecek kişiler arıyoruz demeleriydi. Pardon ama özgür yazılımla ilgilenmesini istediğiniz kadınlar topraktan yetişmiyor herhalde. Hem çalışan kadınların bizden daha az zamanı olacağı daha kesin. Sonradan aradıklarının mezun olup daha iş hayatına atılmamış insanlar olduğunu gördük, onların yazın başvurun o zaman daha iyi olur önerilerine "inşallah canım yaaa:)))" dedik. Yazın kalabalık bir grup halinde fethedelim oraları diyoruz, pek hoş olur bence.

Cumartesi, Aralık 01, 2012

Fırtınalı Bir Cumartesi Sabahının İtirafları

Bu yazıyı okuyacak olanlara yazar notu: Yazı uzun ve kısmi sevgili günlük tadında oldu. İlginizi çekebilecek konu sıralamasını söyleyeyim ona göre paragrafları atlayabilir ya da yapacak işiniz varsa yazıyı tümüyle atlayıp işinizi yapabilirsiniz. Yazı giriş, kitaplar, müzik, oyun, Gnome projesi ve aptallıklarım, çeviri yapmak, insan ilişkilerim ve uyku sorunları-kapanış gibi cici paragraflara bölündü.

Uzun süredir bir şeyler yazmıyorum, aslında yazmak istiyorum ama yazmaya kalktığımda yazamıyorum. Neyse zaten okuyucularımda dört gözle bir yazı beklemiyor olduğundan burada bir sıkıntı yok. Ama bugün gökgürültüsüyle oldukça karanlık bir sabaha uyandım ve bir şeyler yazasım geldi. Kendime bir sallama çay yaptım, aklıma geçen gün içtiğim elmalı çay geldi. Olsa ne kadar güzel olurdu diye düşündüm. Bir blog vasıtasıyla gördüğüm bir radyoyu açtım, çünkü müzik çalar ile uğraşmak illa en sevdiklerimi tekrar tekrar açmak için içimde hiç istek yoktu. Havanın depresifliğinden midir yoksa benim depresifliğim mi bilemiyorum biraz üzgünüm.

Bu aralar ne yapıyorum ben. Kitap okuyorum bolca. Çanakkale' de "Uluslararası" Kitap Fuarı oldu geçenlerde oradan iki yeni kitap aldıktan sonra aslında ne kadar uzun süredir kendime kitap almadığımı fark ettim. Kütüphanede istediğim kitapları bulamadığım zaman bekliyordum nedense. Neyse bana ders olsun işte. Kitap fuarının ardından DR.com vasıtasıyla onmilyontaksitle (bkz.on milyon kabarcık yuttum) (bkz.taksit var hadi dünyayı satın alalım!) iki yeni kitap daha aldım. Okuldan aldıklarımı falan eklersek üst üste baya yüksek bir yığın oluşturdular. En son bitirdiğim iki kitap ise Chuck Palahniuk' tan Dövüş Kulübü ile Sherlock Holmes kitaplarından Baskerville Laneti oldu. Dövüş Kulübü' nün filmini zaten izlemiş olmak kitapta karşınıza gelebilecek en büyük sürprizi önceden öğrenmek anlamına geliyor ama ben yine de sıkılmadan okudum. Hem kitapta filmde anlayamayacağınız bazı fikirler daha güzel anlatılmış bence, her zaman öyle olur zaten. Baskerville Laneti ise çizgi romandı, boşa geçecek gibi duran bir saatinizde okunabilir. Kitaplar konusuna değinmişken. Elimde Steve Jobs' ın hayatını anlatan kitap var kütüphaneden alınma. Bir şekilde başarılı olmuş insanların hayat hikayelerini okumayı seviyorum. Ama şahsen Steve Jobs biyografisi ya beni çekmedi ya bende bir sorun var bilemiyorum 28 gündür 80 sayfa ilerleyebildim ve 2 gün sonra kitabı iade etmem gerekiyor. (Hani kitap çok olağanüstü şeyler anlatıyor 20 sayfa sonra olaylar kopacak diyorsanız söyleyin ona göre kitabı tekrar almanın bir yolunu düşüneyim.)

Müzik olarak bu aralar en sevdiğim last.fm de keşfettiğim Kodaline - Perfect World. Albümlerinde bulunan All I Want ve Pray' de çok güzel. Perfect World dinlenmeli bence. Ben önerimi yaptım, dinleyip dinlememek / beğenip beğenmemek size kalmış tabi :)


Ben bu aralar oyun oynamaya sardım, bunu söylemiş miydim? Ablama yeni, özellikleri güzel oyunları kaldırabilecek bir bilgisayar alındığından beri eğleniyorum kendi çapımda. Şu sıralar Need for Speed Most Wanted 2 ye takılmış durumdayım. Uzun zamandan beri iyi grafiklerle işim olmamıştı zira elde imkanlar yoktu. Şimdi bu oyunun grafikleri o kadar hoşuma gidiyor ki, araba kontrolleri berbat olsa da oynamayı seviyorum. Araba kontrolleri cidden berbat ama. (Sorun tümüyle bende değil yani, internette bu genel bi söylem :) ) Yarış kazandıkça falan geliştirebiliyorsun arabanın kontrollerini ama o haliyle yarış geçmek zaten zor. Ayrıca oyun dünyasına daha çok girmeyi planlıyorum. Bir de grafik dedim ama grafikleri kötü olsa da eskinin oyunlarına bayıldığımı söylemem gerek. Volfied diye bir oyun var bilen bilir belki. Dün bir saat kadar heyecan fırtınası yaşadım o oyun sayesinde. Oyundaki amaç canavar ve canavarcıkların alanını kısıtlayıp, ekranın yüzde %80 ya da fazlasını onlardan kapatmak olsa bile çok eğlendiriyor.

Bu aralar yaptığım bir diğer şey ise Gnome' un kadınlar için düzenlediği kış stajına katılabilmek. Aranızda Gnome' mu o da ne, yenir mi ki bu diyenler olabilir. Gnome, bir masaüstü ortamı dersem çok aydınlamayacağınızı tahmin ediyorum. Bunu bir ara anlatsam güzel olur sanki. Neyse şöyle diyelim; Gnome insanların özgürce katkıda bulunduğu bir yazılım projesi ve kadınların özgür yazılım / açık kaynak dünyasında daha etkin olabilmeleri için birçok başka özgür yazılım / açık kaynak projeleriyle ortak böyle staj programları yürütüyor son yıllarda. Benim bundan haberim bu sene gnome-women listesine kaydolmam ile birlikte oldu. Dünya genelinde 20 kadın stajyer alınacak ve Ocak-Nisan aralığında üç aylık özgür yazılım projesinde bir mentorla çalışma fırsatı bulacak bu şanslı ve başarılı yirmi arkadaş. Bende o yirminin içine girmeyi planlıyordum. Sonra bir şeyler oldu. Bunu anlatıp anlatmamam gereksiz ama sonuç olarak başvuru süreci içinde ben katılmaktan vazgeçtim. Hevesim kırılmıştı ve yaklaşık 5-6 gün boyunca fikrim katılmamak yönündeydi. Sonrasında deneseydim pişmanlığı geldi üzerime. Son başvuru 3 Aralık' ta yani çok ama çok az bir zaman var. Bir şey olacağını sanmıyorum ama en azından bir projede şansımı deneyeceğim. Ve elbette bir sonraki tur için daha akıllı davranacağım. Çünkü bu yaptığımın koca bir aptallık olduğunu biliyorum.

Bu aralar yaptığım (-ız) bir şey Linux' u anlatan bir kitap çevirmek oldu. (Biz Linux dersi alan çok cici 10-15 kişilik bir grubuz.) Ben kitabın ilk bölümünü aldım. Aslında daha teknik bir yerini almak isterdim ama oraya kimse talip olmayınca yoklama listesinden bölüm 1 bana kaldı. Bu çeviriyi yaparken ilk başlarda çok sıkıntıya düştüm. Çünkü sonradan  insanların okuyacağını bildiğim için cümlelere daha dikkat eder oldum. Her cümle için sonuçta birden fazla çeviri çıkabiliyor acaba hangisini koysam daha iyi olur diye kafa yordum. Ortaya çıkan sonuç ne kadar iyi oldu bilemem ama ilk ciddi çevirimden memnun kaldım diyebilirim. Bilgisayar konusunda Türkçe kaynak bulmak çok zor ve okullarımızdaki İngilizce eğitiminin nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz. Çeviri işi benim hoşuma gidiyordu zaten ve insanların bundan yararlanabileceğini düşünmek daha da güzel. Şu sıralar kendi ilgimi çeken bir konuyla ilgili bir kitap ya da belge çevirme fikrini düşünüyorum. Yavaş yavaş çeviririm hem kendim öğrenirim hem İngilizce kullanma yeteneğimi geliştiririm hem de İngilizce sıkıntısı çeken arkadaşlara bir yardımım dokunur diye düşünüyorum. (Evet öncelikle kendisini düşünen bencilin tekiyim ben. Tam bunu yazarken gök gayet güzel bir şekilde gürlüyor, ne demek istediğini anlamadım açıkçası. Ya evet çok haklısın ya da hadi len ordan diyor olabilir.)

Başka bir konu ise bu sene insanlarla olan (benim dışımdaki herkes) ilişkilerimin arada bir tepetaklak olması. Ya bu sene bende ciddi bir sıkıntı var ya da her şey bu seneye denk gelip beni kendimden şüpheye düşürmek istiyor. Önce en sevdiğim insanlardan biriyle bir süre konuşmadık. Şöyle bir durum var, eğer bir insan gününüzün büyük bir kısmında bir şekilde sizinle ise bir anda iletişimi kestiğinizde bir boşluğa düşüyorsunuz. Ve başka insanlar bu boşluğu hemen kapatamıyor. Bazen üstü örtülüyor gibi olabilir ama boşluk orada duruyor. Neyseki biz aramızdaki sorunu düzelttik, eskisi gibi değil elbette, ama bir açıdan daha iyi olmuş bile olabilir. Bu aralar yine sorunlarım var sanırım. Ben bir şeyi yapmak istemediğimde bu şeyin bana zorla yaptırılmasından hoşlanmam. Bu isterse evden dışarı çıkmak gibi çok basit bir durum olsun. İstemiyorsam yapmam. Bence bunda bir sorun yok. Bunda sorun varsa lütfen biri bana hatamı açıklasın. Ve aynı şekilde "sen benim dediğimi yapmıyorsun ama ben sen dediğinde yapıyorum" denilmesinden nefret ediyorum çünkü kendimi suçlu hissettiriyor. Evet haklı olabilirsiniz, gerçekten gudubet bir insanımdır belki ben ama o anda o şeyi yapmak istemiyorsanız lütfen söyleyin. Eğer isteyerek yapıyorsanız o şeyi sonradan önüme getirmeyin bunu. Şu an çayımda bitti, sinirlendim yine. (Evet kendi kendime böyle triplere girebiliyorum.)

Sonuçta ben böyleyim bu aralar. Şu an havanın durumu beni çağrıştırıyor birazdan güneş açarsa tam benim gibi olacak. Çok değişken, çok sıradan, çok ben gibi. Gece bir ara gözlerimi açtım, saati bilmiyorum, hemen yanımdaki perdeye elimi uzatıp hafif araladım bir şimşek gökyüzünü aydınlattı uykulu uykulu bir "kıyamet 21 aralık diyorlardı ama" düşüncesi aklımda dolaştı, telefonuma gelen bir mesaja göz ucuyla baktım o zaman "Evet çok haklısın" diye düşündüm telefonu kenara koyup hemencecik tekrar uyudum. Uyku demişken şuna değinmeden yazıyı bitirmek istemiyorum. Bu aralar uyku saatlerim 7-14 saat arasında değişiyor. Doktora gidiyorum nedeni "kansızlık". Allah cezanı vermesin, emi. Ölümcül bir hastalığın var dese üzülmeyeceğim ama bana kansızlık demeyin artık. Ben ilaç içmekten bıktım. (burada beni tanıyanlardan biri "sus ordan edepsiz sanki çok düzenli içiyorsun ilaçları bi de bik bik bik çemkiriyor burada" diyebilir, gözlerinden öperim zaten onlar her seferinde aynı şeyi demekten bıkmadı.) Yeterince çemkirdiysem şimdilik benden bu kadar. Kalkıp bir çay daha yapayım kendime bari. Hava çok yağışlı, Çanakkale yine sele kapılmasa bari. (Kıyametin bu aralar kopmayacağına eminiz değil mi gençler? Gökyüzü aynı fikri paylaşmıyor gibi görünüyor da.)

Çarşamba, Ağustos 29, 2012

Aksi Olmak İçin Nedenler

Merhabalar efem,

Bendeniz sabahları erken kalktığında genelde aksi, nemrut ne bileyim böyle pis bir insan olurum genelde. Bugün o kötü huyumu kırıp her ne kadar erken kalmış olsam ve her ne kadar bu diş doktoruna gitmek için olsa da, yani evren tümüyle bana karşıydı ben böyle çok aksi bir insan olayım diye uğraşıyordu falan, yine de böyle bir güleryüzlü uyandım. Taaa Kepez' de olan Diş Sağlığı Merkezi' ne giderken hala aksiliğim üstüme çökmemişti, herkes şaşkınlıklar içerisindeydi. O saatte çevreye gülücükler saçan, tamam abarttık, en azından surat asmayan sakin bir yüze sahip insan görmek pek zor. Randevu almak için kayıt masasına gittiğimde aldığım yanıt günün ilk darbesi oldu. "18 yaşından büyükler için Ortodonti kliniğinde muayene dahil hiçbir tedavi sigorta tarafından karşılanmamaktadır." Şimdi benim babam her ay neredeyse bir asgari ücret kadar olan sigortayı bunun için mi veriyor diye bir düşündüm. Tamam zaten diş teli vb. şeylerin yüzde bilmemkaçı dışında ödemediğinizi biliyordum ama muayene işleminden bile para istemek biraz ayıp olmamış mı sizce de? Biz sizi açık açık soyuyoruz, soğana döndünüz şimdi kameralara gülümseyip "soğaaaan" deyin. Harika! Her şeye rağmen moralimi bozmadım, zaten hiç öyle işlerle uğraşasım yoktu. Pekala diyerekten nazikçe randevu talebimi geri çektim.

Sabahın köründe boşu boşuna uyanmış olduğum gerçeği içime sindikçe hafif hafif sağ gözüm atıyordu ama hala mutlu mesut yaşıyordum. Sonra dur dedim hazır uyanmışken bir Ziraat Bankası' na gideyim. Memlekette hırsız sayısı bir değil iki değil efenim. Bu Ziraat mendeburu da birinci sınıfta kısmi zamanlı çalışırken maaşımın yattığı hesaptan 3 ayda bir 15 TL kesip duruyor. Zaten o zamanlar 160TL olan maaşımı arada bir tırtıklaması beni fena halde kızdırıyordu falan ama geçenlerde bir boşluğuma gelip o hesabıma para yatırdığım ve bunun akabinde 30 TL olarak hesap işletim ücreti kesilince bu işe bir son vermem gerektiğini hissetmiştim. Şimdi bazı insanlar amaan 30 TL için yaptığına bak falan diyordur kesin. Öğrenciyim yahu bana da acıyın. Bana acımıyorsanız 2 tane üniversite öğrencisi okutmaya çalışan babama acıyın. Hatta o 2 kızını okutmak için ayda 16 gün günde 16 saat mesaili çalıştığı zamanlara acıyın. O mesaiyi bulamadığında üzüldüğüne acıyın. İnsan günde 16 saat çalışacağım diye sevinir mi? Valla babam baya bir mutlu oluyor. Neyse, bir insanı aksi yapmak için gereken malzemeleri sıralıyorum not alın: Yüzü asık bir banka memuresi. Bankaya gitmeden bankamatikten iki hesabıma dair hesap özeti alıyorum ki delillerim elimde olsun. Sabah sabah gözleri şişmiş, uykusuzluğunu benden çıkarmaya ant içmiş memure ablamız ben nazikçe durumu anlattığımda -ki olağanüstü cici bir insan olduğum yedi düvelde bilinir- aksi aksi yüzüme bakmış "Evet 3 ayda bir hesap işletim ücreti kesilir." diyerek beni benden almıştır. Onu bende görüyorum cicim, bunu sana ben de söyledim zaten. Ben öğrenciyim bilmemne diyorum, o bana yok sen kısmi zamanlı çalışmışsın resmi belge lazım bunun için nereden duyuyorsunuz böyle şeyleri diyerek beni azarlamaya çalışıyor. Kapatın o zaman o hesabı, hırsızlık bu canım aaa gibisinden hafifçe parlıyorum. Gerekirse ses tonumun yükseltme düğmesi bulunduğunu gören memure ablamız hemen yardımcı olma moduna giriyor ve geri kalan işlemlerde az önce emaresini bile göstermediği bir nezaketle bana yardımcı oluyor. Yani az önce ben nazikçe durumu anlatırken niye öyle suratsızlık yaptı anlamış değilim.

Hesap mevzusunu hallettim, sıra aşağı katta Erasmus' tan kalan hibemi alıp Yapı Kredi' ye aktarmaya geldi. Bir süre sıra bekliyorum bakıyorum olacak iş değil banka bomboş neredeyse benim numaraya 10 kişi falan var. Hemen boş bir yere yanaşıyor durumu anlatıyorum. Adam kimliğimi istiyor, hesabıma bakıyor ve ta-daaa. Nedense zamanında iş yapmasını sevmeyen, ayak sürüdükçe kötü kadın kahkahaları atabilecek potansiyelde olan Erasmus ofisi 22 Ağustos' ta ödemeleri yapmaya başlayacağız demesine rağmen aradan geçen 1 haftada bir türlü benim kalan hibemi yatırmamış görünüyor. Bu o gün benim için mutluluğun yerini aksiliğe kalıcı olarak bıraktığı an oldu işte. Erasmus ofisi de banka memuresi gibi kendileri dürtmedikten sonra hiçbir şeyi kontrol eden bir yer değil. Öyle ki transktriptimin 1 aydır bölümüme ulaşmadığı ve kurum içi postada kaybolduğunu ben aramadan önce fark edemediler. Kendilerini nereye havale etsem bilemiyorum.

Ben artık iyice çökmüş halde otobüse falan bindim, sonra bir baktım İbrahim Bodur lisesi civarlarında yol çalışması mı ne var otobüs köprüyü geçip hemen sağa sapıyor. Ara sokaklarda tangır tungur ilerliyoruz. Tam bir yerden geçeceğiz yola olağanüstü absürd bir şekilde park eden bir araba yüzünden 1 dakika falan oyalanıyoruz. Aksiyim ya bunları gördükçe sinirlerim böyle bir yükseliyor falan, otobüsten inip o arabayı boydan boya çizmenin hayallerini kuruyorum hatta hayallerimde bu bana yetmiyor böyle taş maş Allah ne verdiyse... Evet böyle de vahşi bir insanım kendi içimde. Yoksa görenler kedi bu kedi çok uysal bir şey diyor. (Bunu ciddi ciddi diyenler oldu.) Tamam itiraf ediyorum aslında gerçekten çok sakin bir insanımdır ama  böyle anlarda içimde vahşi dürtüler uyanmıyor değil.

Bugün saat 3 itibariyle Burgaz' a gideceğiz bir de, yapılacak bir sürü iş var. Neyse en azından annemin yanında canım istemedikçe hiçbir şey yapmayarak durumu eşitleyebilirim sanırım. Öyle de tembel bir insanım.

Ha bu yazıyı da maddeler halinde yazabilirdim ama günlüğe döndü, kusuruma bakmayın.

Perşembe, Ağustos 23, 2012

Erasmus Günlükleri (11) - Culture Night

İnsan bütün gün evde oturup, yemek yapıp bulaşık falanda yıkayınca kafayı yiyormuş a dostlar. Ben Polonya' dan döneli neredeyse iki ay oluyor ama oturdum hala Erasmus yazısı yazıyorum. Daha da yazmaya devam edeceğim, aklımda 1 - 2 şey var. Bunları tabii hem gideceklere yardım, gitmeyecek olanlara gereksiz bilgi, kendim içinse kısmi özlem giderme kısmi can sıkıntısına çare olma sebeplerinden yazıyorum. 

Neyse gelelim yazımızın konusuna. Efenim Polonya' da her şehirde farklı bir tarihte olmak üzere yaz aylarında (genelde Mayıs - Haziran ) kabaca çevirisiyle "Kültür Gecesi" denen über güzel bir gece var. Eee nesi güzel bu gecenin  diye aklınızda soru işaretleri oluşmuş olabilir. Bir sakin durursanız anlatacağım herhalde yahu. Bu Kültür Gecesi dediğimiz şey şehirdeki bütün müze ve müze benzeri tarihi yerlerin bütün gece açık olması, bu yetmiyormuş gibi ücretsiz olması veeee her müzenin kendisine özgü etkinlik programları olması. Harika değil de nedir sayın okuyucu sorarım sana. Etkinlik programlarında kareoke olsun, dans kursları olsun, çeşitli workshoplar olsun, ateşli mateşli gösteriler olsun, sokak aralarında minik ufak değişik çeşitlerde konserler olsun böyle güzel güzel şeyler var. Ben ilk Culture Night olayını yine über bir etkinlik sayesinde gittiğim Katowice şehrinde görmüştüm. Katowice için ayrıntılı bilgi için şuradan alalım sizi. Beni bu geceye Katowice' de birlikte kaldığım çok cici bir insan olan Paulina götürmüştü. Birlikte önce eski Silesia maden işçilerinin evlerinin sergilendiği bir müzeye gitmiş oradaki tango kursunda bir iki hareket öğrenmeye çalışmıştık. Gittiğimiz yer şöyle bir yerdi.




Sonra onun çalıştığı kütüphaneye gidip orada çocuklar için düzenlenen çocuk şarkıları konserine gittik. Kemanla Harry Potter theme çaldıklarını duyduğumda pek mutlu oldum ne yalan söyleyeyim. Bir videoda çektim ama bulup yüklemesi zor geldi şimdi. Çalan Harry Potter theme şarkısı için dinlemek istiyorsanız sizi şöyle alıyoruz. Yolda dağıtılan bedava Redbull' larımızı aldıktan sonra değişik müzelerin içine girdik. Hatırladığıma göre bir müzede eski fotoğraflara bakabildiğimiz tuhaf bir alete bakmıştık. Üzerinden çok zaman geçtiği için gittiğimiz son yeri pek hatırlamıyorum. Burada da Paulina ile bir okul sırasında oturuyoruz. :P



Ben Katowice' den döneli 2-3 hafta falan olmuştu, tadı damağımda kalmıştı bu kültür gecesi olayının derken aynısının Lublin' de gerçekleşeceğini öğrendiğimde ne kadar mutlu oldum tahmin edersiniz. Lublin' deki sanırım 2 Haziran' da olmuştu tam emin olamıyorum ama haziranın başıydı. (Şimdi kontrol ettiğim 2 Haziran gecesinde olmuş, doğru hatırlıyormuşum.) Aynı zamanlarda Politechnika Lubelska' nın Juwenelia' sı (öğrenci festivali) vardı ama bir gecelik ufak bir kaçamakla Culture Night etkinliğine gittik Yeter ile birlikte. Önce eski yapıların sokağın iki tarafına dizilmiş olduğu Krakowskie caddesinde dümdüz ilerledik, gördüğümüz değişik olaylarda durup bir süre izledik. İlk gördüğümüz bir sokak sanatçısıydı, yerlere değişik resimler yapıyordu sprey boyayla. O resimler olay bittikten sonra da sokakta duruyordu. (En azından ben Lublin' den ayrılmadan bir gün önce hala oradaydılar.) Sonra biraz ilerledik ve bir komedyene rastladık. Konuşmalar pek doğal olarak Lehçe ilerlediğinden o kişinin komedyen olduğunu insanların kahkahalarla gülmesinden çıkardığımızı da söyleyebilirim. Ha bir de tütü giymiş 4 adama komik şeyler yaptırmasından anladık. :P Sonra sokak boyunca ilerledik ve Krakow geçidi olarak bilinen eski geçitten geçip Old Town' a girdik. Her taraf insanlarla kaynıyordu ve özellikle Trynitarian kulesinin önünde bir kuyruk bir kuyruk. Ne oluyor derken normalde saat 17' de kapanan kule geceye özel açıkmış, gece Lublin' i böyle yukarılardan görmek isteyen vatandaşların hepsi orada kuyruk olmuş. Bir de normal girişi paralıyken geceye özel bedava olunca kuyruk almış başını gitmiş. Bu arada kule şöyle bir şey.



Tabii biz Yeter' le pes etmedik ve kuyruğa dahil olduk. Sonunda bütün çabalarımızın ödülü olarak tepedeydik. İyi ki beklemişiz, yukarda hava baya serin olmasına rağmen görüntü çok hoştu. (Fotoğraflar pek olağanüstü değil ama küçük resimlere bakıp seçince bunlar denk gelmiş.)




Ayrıca Old Town' da olan olayları kuş bakışı izleyip daha sonra gidebileceğimizi düşündüğümüz etkinlikleri tependen izledik. Bir yerde sinema gösterimi vardı, bir yerde konser vardı, bir binanın arkasında kalan bir yerde de ateşli bir gösteri vardı ama ona yetişemedik. Kuleden sonra meydana döndük orada biraz insanları biraz gösterileri izledik. Geleneksel müzik performansı sergilenen bir yerde durup müzik dinledik. Havanın soğukluğuna aldırmadan haziran ayının gerektirdiklerinden birini yerine getirip dondurma yedik. Yol üstündeki bir rap performansını dinledik. Meydana park etmiş büyük bir otobüsteki partiye şöyle bir baktık. 



Son konseri kaçırmayacak şekilde Politechnika' ya döndük. Konser Polonya' nın büyük gruplarından birinindi ama tam hatırlamıyorum hangi grup olduğunu. (İnternetten baktım Lady Pank varmış o akşam. Konserden aklımda kalan tek şarkı şuydu.)Velhasılı kelam çok güzel bir olaydı bu. Hem Katowice' de hem Lublin' de tadı damağımda kalmıştı, Krakow' a gittiğimde de 1-2 gün farkla kaçırdığımı görüp kahrolmuştum hatırladım kederlendim bak şimdi.

Not: Redbull Katowice' yi çok sevmiş herhalde benim orada olduğum sürede gittiğim etkinliklerde olsun, sokakta olsun sürekli bedava dağıtıyorlardı bu meredi. Günde 3 tane içmişliğim var o sebeple.

Cuma, Ağustos 17, 2012

Ziraat Mühendisliğine Yatay Geçiş Fikirleri

Kendi stajımı bitirdim tadı damağımda kalmış olacak dün ablam seni de yanımda götüreceğim dediğinde "Oluuuur." deyivermişim. (Ablam Onsekiz Mart Üniversitesinde ziraat alanında staj yapıyor şu sıralarda.) Her ne kadar sabah 7.30 da uyanmak zorunda kalsam da ablamın elinden tutarak (küçük kardeş sendromu diyoruz biz buna) üniversiteye doğru yola koyuldum. Ziraat Fakültesi' nde biraz oyalandıktan sonra servis ile okulun tarım alanlarınında bulunduğu Dardanos kampüsüne gittik. 

Sabah saatleri hava çok sıcak olmasa da güneş tepemizdeydi ama ben dahil 3 gönüllü, 1 esas stajyer ve 1 öğretim görevlisi ile birlikte bitkilerin sıcaklık ölçümlerini yapmak için arazideydik işte. Nasıl bir şey olduğunu anlatmayacağım, zaten bilmiyorum tam olarak ne yaptığımızı. Sadece aklımda en çok kalan bir alandaki bitkinin kurban seçilip bütün yapraklarının vazelinle kaplanması (*) sonucu ölüme terk edilmesiydi. Tabii bitki ölüme terk edilmeden sıcaklık değerleri ölçülüyor. Bu iş benim işi çabuk öğrenmem ve hızlı davranmam ile doğru orantılı olarak hızlı bitti. (Yazar burada mübalağa yapmamış olup düşünceler tümüyle oradaki insanlara aittir.)

Sıcaklık ölçümleri çabuk bitince sıra klorofil ölçümlerine (**) geldi. Onda öğretim görevlisi olan Gökhan hoca ölçümleri bana söyledi bende kağıda hızlıca not aldım. Zira her bir sıra için arka arkaya üç ölçüm yapılıyor ve üçü de kağıda not ediliyordu. Bunun ardından ben Gökhan hoca ile topraktan örnek alırken kalanlardan birisi üzerinde çalışılan fasulyelerin hasadını yapıyor diğer ikisi de değişik bir cihazla bitkiler üzerinde ölçümler (***) yapıyordu.

Öğlen yemekten önce hasat için bizde yardım eli uzattık ama çok iş vardı ve saat öğleni geçmiş olduğundan önce bahçenin mamülü olan domates ve biberler eşliğinde öğle yemeği yedik. Ardından iş yapması çok zor oldu, herkes mayışmış tabii gölge de bulmuş kaçar mı fırsat. 

Bunlar olurken bende baya baya eğlendiğimi fark etmiş bulundum, öğrendiğim şeyler hoşuma gitmeye falan başladı. Zaten oradakilerin pohpohlamasıyla birlikte "Ziraat mühendisliğine yatay geçsem mi?" diye bir düşünce saniyenin milyonda biri kadar bir sürede zihnimde belirdi hemen ardından "Bilgisayar iyidir candır." düşüncesiyle geçiş düşüncesi bertaraf edilmiş bulundu. Ama ilerde sevdiğim bu iki şeyi de birlikte yapabilir miyim diye düşündüm sonra aklıma bunun olabileceği ve bununla ilgili var olan örnekler (aslında sadece bir örnek var bildiğim ama neyse örnek örnektir ) geldi. Bir mutlu oldum. Yarın da ablamla fakülteye laboratuara gideceğiz. Zaten yakında beni de fakülteye gönüllü öğrenci olarak alacaklar böyle gidersem.

(*) Bitkilerin ölme sebebi vazelinle tüm gözenekleri kapatılan yaprakların fotosentez falan yapamayıp nalları dikmesi durumu olmakta.

(**) Yaptığımız işin adı tam böyle mi emin değilim. Ablama sorduktan sonra güncelleyebilirim.

(***) O ölçüm neyle ilgiliydi hiçbir fikrim yok. Yine de ablama sorup buraya sonradan bir not düşerim.

Pazartesi, Ağustos 13, 2012

Biten Bir Stajın Ardından

10 Ağustos 2012

Öğrenim hayatımın ilk stajını da an itibariyle bitirmiş bulunmaktayım. Oysa staja değil üniversiteye bile başlamamış gibiyim. Zaman kavramı kendi kafamda baya bir eğilip yamulduğundan olsa gerek ne, ne zaman, nasıl oldu; daha dün ortaokuldayken nasıl üniversite 3.sınıf öğrencisi oluyorum anlamış değilim. Neyse 20 iş günü süren bir staj macerasını geride bırakmış bulunuyorum. Stajda neler oldu kısaca yazayım.

-İlk haftam eğitim ile geçti. Oryantasyon, sadakat sistemleri, temel havacılık bilgileri, PL/SQL ve Oracle ile ilgili eğitimler vardı. PL/SQL' i öğretici Oracle' ı ise seviyeme uymadığından bu sebeple de pek anlamadığımdan olsa gerek sıkıcı buldum.

-İkinci hafta yeni bir stajyer arkadaş daha geldi. Eğitimler şirket için özel olarak hazırlanmış ve şirket dışına çıkarılması yasak olan videolar serisinden oluşuyordu. Ben ilk hafta videolardan bezerken kendisi video işini çok sevdi benimle birlikte olduğu 3 hafta boyunca çeşitli konularda videolar izledi ne zaman bir şey öğrenmesi gerekse. Ayrıca ofisteki sandalyelerle bir türlü yıldızı barışmadı kendisinin :P

-Hitit Bilgisayar Hizmetleri' nde yaptım stajımı, şirket ortamı çok güzel ve rahattı. Hitit' in benim bulunduğum ofisi Atatürk Hava Limanı Serbest Bölgesi'nde İSBİ plazasının en üst iki katını işgal ediyor. Çok büyük bir terası var sıkılınca çıkıp oturulabilecek.

-Hitit güzeldi ama stajyer programı pek oturmamıştı, o yüzden staj dönemimin programlama yeteneklerimi geliştirme açısından çok verimli geçtiğini iddia edemeyeceğim. Fakat şirket içi konularda ve büyük projelerin nasıl işlediği konusunda çok çok çok verimliydi benim açımdan.

-Staj defteri işi bana çok sıkıntılı geldi. Ama o konuda da çok yardımcı oldular.

-Dün serbest bölgede bulunan kocaman alman kurdu beni pek sevdi o kadar ki aniden kucağıma atladı. Daha doğrusu patilerini omuzlarıma hızla koymak suretiyle beni şöyle güzel bir kucakladı. Vücut yapısı gereği o hareketi yapması için hızlı olması gerekiyor orasını anladık ama hiç beklemediğim bir hareket olunca azıcık tedirgin olmadım desem yalan olur.

-Tam görev tanımını hiç çıkaramadığım biz stajyerlerden sorumlu sorun çözücü Güven, bütün soru ve sorunlarımda yardım ettiği için kendisine bir teşekkürü borç bilirim. Kullandığım ekranı da hain ellerden kurtarmış olduğu için kendisine çok şey borçluyum. :)

Salı, Temmuz 24, 2012

Ne yapıyorum ben?


Staj yerimden bir manzara. 


Taksim' de Zencefil' de zencefilli soda. Ben beğenmedim biraz tatlı geldi ama Büşra sevmişti.


Polonya' dan getirdiğim Pianka! Dün buldum hemen özlem giderdim kendisiyle. Oranın tatlı çeşitlerinden biri bu arada Pianka.


Başkent Varşova' da Polonya' da marihuananın yasal olması için yapılan eylem. Anons edilen sesleri anlamadım ama fotoğrafı çektiğim anda oradaki insanların hepsi zıplaya zıplaya gidiyordu yolda. Kafa güzel tabii.


Lublin' deki meşhur uzuuuun dondurma. En küçüğü benim aldığım. Daha uzayıp gidiyorlar yani.


Kitabın karakteri olmaya ne dersiniz? İdil' in önerisiyle kendisinden haberdar olduğum kitap. Çok fazla farklı olay örgüsü oluşabiliyor her yaptığınız seçime göre.


Geçenlerde büyük Enter tuşu harici tüm tuşlarını söküp güzel bir temizlik yaptığım klavye.


Çarşamba, Temmuz 18, 2012

Erasmus Günlükleri (10) - Polonya Soru / Cevap

Merhabalar,

Erasmus bitti bitmesine ama şimdi yeni bir dönem açıldı hayatımda. Gidecek olan Erasmus öğrencilerine yardım etmek. Ayrıca buraya gelecek öğrencilere de yardım ederim belki diye düşünmüştüm ama bizim üniversitede akran öğrenci gibi bir olay bulunmadığından o kısmı pas geçiyorum. Neyse gelelim başlığa. Bu güne kadar bir sürü farklı kişiden gelen bir sürü farklı soruyu yanıtladım. Herkes belli başlı bazı soruları soruyor o yüzden onları toparlayıp buraya koymak istedim. Umarım birilerine yardımım dokunur. Ayrıca yazıda olmayan sorularınızı yorum ya da mail aracılığı ile sorarsanız yazıyı tekrar tekrar güncellerim, iyi olur.

Not: Sorular ve yanıtlarının Polonya konusunda geçerli olup diğer ülkeler konusunda sadece fikir verebileceğini bildirmeyi kendime görev bilirim.

Not 2: Yazıyı stajdayken yazdığım ve oradaki klavyenin İngilizce olarak ayarlanmış olmasından ötürü yazıda Türkçe karakterleri kullanamadım. Eve gelip düzenlemeye çalıştım ama çok uzun hepsini düzeltmeyi gözüm yemedi şu an için.

1 - Erasmus' a gideyim mi şimdi ben?

Git tabii, sorduğun kabahat. Yurt dışında böylesine güzel ve rahat deneyimi bir daha nerede bulacaksın. Sadece tek koşulda gitmeni tavsiye etmiyorum o da yeniliklere, yeni kültürlere kapalı olan arkadaşlar boşuna gitmesin ve de kalabalık etmesin. Hem siz üzülüyorsunuz hem de bizi üzüyorsunuz olmuyor o iş.

2 - Benim Akseptans mektubum  x hafta oldu gelmedi, gidemeyecek miyim ben?

Gelir canım gelir. Erasmus çok popüler olduğu için başvuran kişi sayısı çılgınlar gibi arttı. O akseptans bir şekilde gelir, yine de en başta karşı kurumun koordinatöründen taranmış kopya isteyin siz.

3 - Uçak bileti ne olacak peki?

Sana kalmis canim benim. Kimisi Almanya' ya ucuz bilet bulup oradan tren ve otobusle Polonya' ya gecmekte. Ya da bazi aktarmali ucuslar erken alininca cok ucuz oluyor bu sekilde Varsova' ya kadar gelebiliyorsunuz. Bu sekilde uygun biletler bulursaniz direk ucusa gore 100-200tl ucuza kapatabilirsiniz gidis ve de donusunuzu. Fakat bana sorarsaniz ki sordunuz bile eger bu para sizi cok etkilemeyecekse erken gidis donus bileti alip direk Varsova' ya ucabilirsiniz. Kafanizin rahat olmasi ve sorun cikmamasi acisindan en kolay ama birazcikta pahaliya kacabilen yontemimiz bu. Gidis donus bu sekilde biletleri takip ederseniz 550tl civarina bile denk gelebilir. Firma olarak onerim LOT bu konuda. Sansliysaniz Turk Hava Yollari ucaginda ucar o muthis yol ikramlarinin keyfini cikarabilirsiniz.

4 - Hibe var ya hibe, yetiyor mu o?

Yeter canim benim yeter ama uluslararasi gezmeyeceksen. Gerci yakindaki Cek, Macaristan gibi ulkelere yine hiben dahilinde gidebilirsin ama euro kullanilan bolgeler cebini yakar hibeni yer bitirir. Aileniz size Turkiye' de aylik ne kadar yolluyorsa aynisini yollarsa ve burs kredi gibi bir seyde aliyorsaniz yasadiniz. Tabii para biriktirip gitmekte bir cozum o konuda. Bu arada bu yanitim 403 euro olarak gelen hibe icin gecerli. Polonya icin hibe 345 gibi bir rakama inmisti onda cok azcik kemer sikmaniz gerekebilir.


5 - Sigorta işim n'olacak?

Onu herkes ucuzundan yaptiriyor bende oyle yaptirdim sonuc 6 aylik HDI sigortadan Schengen ulkelerinde gecerli SEYAHAT VE SAGLIK sigortasi 26 euro tutmustu. Seyahat ve sagligi buyuk yazdim zira herkes once sigorta acentasina saglik sigortasini soruyor o baya pahali bir sey. Ayrica bu seyahat ve saglik sigortasinin 92 gun icinde ulkeye giris cikis yapma zorunlulugu var yapmazsaniz 92 gun sonra gecerliligini yitiriyor. Vizeye bu sigortayla basvurmanizda hicbir sikinti yok. Ayrica sigortanizin orada kalacagi sureyi tumuyle kapsamasi gerektigini mumkunse biraz fazladan kapsamasinin iyi olacagini belirtmek isterim.

Not: Ozel bir hastaliginiz varsa mutlaka saglik sigortasi yaptirin ve sigortayi yaptirirken durumunuzu bildirin. Bildirmezseniz ve bununla ilgili bir saglik sorunu yasarsaniz sigortaniz gecersiz kalacaktir. Bunu hic ama hic tavsiye etmedigimi ve size mali acidan pahaliya patlayacagini bildirmek isterim.



6 - Vize isini n'aptın sen haci?

Konuyla ilgili ayricana kocaman bir blog yazim var. Bi kosu bakiver ona canim. Yok vizeni konsolosluktan degil VFS Globalden alacaksan onda ekstradan 55 tl civari bir ucret var. Pasaportunuz eve kargoyla gelsin isterseniz 16tl civari bir para daha odemeniz gerekiyor. Kalan prosedur asagi yukari ayni.


7 - Banka işini n'apalım?

Simdi burada 3-4 farkli secenek var. En mantiklisi UniCredit uyesi olan Yapi KRediden hem tl hem euro hesabi actirip paranizi yine UniCredit uyesi olan ve Polonyanin en buyuk bankalarindan olan Bank Pekao Sa dan komisyon odemeden para cekebilirsiniz. Bir diger secenek hibenin hepsini cebe atip hibenizi orada yerel bir bankaya yatirmak. Kur farkindan en yaz yanacaginiz secenek bu olsa da yolda basiniza neler gelebilegini goze alin ve kendinize guvenmiyorsaniz bu ise kalkismayin. Ama bunnu basariyla gerceklestirenler cok belirtmeden gecmeyeyim. Bir secenek Polonyaya geldiginizde bir banka hesabi acip hibenizi o hesaba Swift yapmak. Ama Swift baya maliyetli bir is demedi demeyin. Boyle yapacaksaniz 70-100 euroyu gozden cikarin.



8 - Kalacak yer ne kadar? Yurt mu ev mi?

Yurt candir. Sosyallesme acisindanda cennettir zaten. Ayrica goreceli olarak ucuzdur da. Ortalama olarak 350-500 zloty civarinda 2-3 kisilik odalarda kaliyorsunuz. Odalarin durumlari yurda bagli degisiyor ama genel olarak 3 tip odadan bahsetmek mumkun. 1.si tuvalet ve banyosu icerde olmayan standart odalar. 2.si 2 ya da 3 odanin ayni tuvalet banyoyu belki de mutfagi paylastigi degisik cesit odalar. 3.su kral odalari her sey icinde odalar. Su ana kadar yemek dahil olan yurt duymadim Polonyada kendin pisir kendin ye yapiyorsunuz. Ayrica yurtlar karma. Evler bence pahali ama 3 kisi falan cikarsaniz faturalari dahil bir eve ortalama 800-1500 zloty arasi odersiniz. Bunlar duydugum rakamlar evde kalmadigimdan ve hic ev arastirmadigimdan bilemiyorum tam olarak.

9 - Dersler İngilizce mi?

Kendi ogrencilerine ingilizce olmasa bile Erasmus ogrencileri icin dersler ingilizce. Bazen bir dersi tek siz aliyor olabilirsiniz alin size ozel ders. Cok iyi bir sey olmayabiliyor zaman zaman. Ozellikle hocaniz ders islemeye cok hevesli ve zamanda sabahin koruyse.

10 - Günlük hayatta İngilizce yeter mi Lehçe bilmek şart mı?

Yolda herkes ingilizce bilmiyor elbette ama bilen birini bulana kadar sormaya devam ederseniz eninde sonunda yanitinizi alirsiniz. Hem 4,5 ay dil ogrenmeye gerekecek bir sure degil. Hobi olarak ogrenebilirsiniz yine de. Ozellikle bazi gunluk hayat kelime ve cumleciklerini ogrenip arada bir kullanirsaniz oradaki Polak arkadaslarinizin ve insanlarin sempatisini kazanabilirsiniz.

11 - Orada başka Türk var mı?

Olmaz mi canlarim olmaz mi. Elini attigin yerde Turk' e carpiyorsun. Ayrica Polonya' nin her yerinde Turk kebabini daha dogrusu donerini bulabilirsiniz. Tadi buradakiyle ayni degil ama bu konuyla ilgili yapacak bir sey yok. Turk kebabi isletmecilerinin % 95i Turk olmayacaktir bosuna zorlamayin.


12 - İçki çok ucuzmuş öyle mi?

Evet baya ucuz ulkemizle kiyaslarsak. Marketten bir birayi 1-2 tl civarina alabiliyorsunuz. Vodka da baya ucuz Polonya' da.

13 - Havalar nasıl orada?

Genelde soguk ve cok degisken. Bi gun yanarsiniz aksamina donarsiniz firtina cikar. Kiyafet acisindan donanimli gidin.

14 - Telefon hattı işini n'apalım?

Oraya gidince oradan bir hat alin tabii ki. Zaten orada kart parasi odemiyorsunuz ve herhangi bir bufeden kart alabilirsiniz. Hangi operator konusuna gelirsek ben Orange almistim ve orangelilarla konusma ve mesajlasma ucuzdu. Ayrica bir seye kayit olmustum her para yukledigimde bedava internet hakki geliyordu ve her yukledigin paradan sonra internet haklarin birlesiyor. En son 1gb olmustu benim yogun kullanimima ragmen. Hat olarak Play herkese onerilen diyebilirim zira diyelim 10 zloty yuklediginizde 10 gun playlerle bedava mesajlasiyormussunuz. Heyahta da buna benzer bi olay varmis. Turkiyeyi aramak icin cok uygun bi hat gormedim ama Playde 10 zloty 5 dakikaya yakin dayaniyormus. Turkiyeden ailenizin sizi aramasi daha uygun ama. Avea Vodafone ve Turkcellde paket dakikalar var 9 ya da 15tlye.

15 - Erken gidip etrafı tanıyalım mı yoksa okul açılmasından 1 gün önce gitsek olur mu ya da geç mi gidelim?

Bu tumuyle keyfinize bagli. Cok erken gitmek bana gore amacsiz ama 3-4 gun erken gidip etrafi taniyabilir ve bos zamanin keyfini cikarabilirsiniz. Cok gerekli bir durum olmadigini soylemem gerek. Derslerin muhtemelen gec baslayacagini soyleyeyim oncelikle 1 hafta gec gitseniz sorun olmaz. Ama gec giderseniz hesaplanan hibenizdeki gun sayisi azalacagindan donuste hibenizi kesme ihtimalleri cok ama cok yuksek. O sebeple onu iyi hesaplayin. Ayrica ilk hafta genelde oryantasyon olur onu kacirmamanizi tavsiye ederim.

Çarşamba, Haziran 20, 2012

Erasmus Günlükleri (9) - Son Günler

Nasıl oldu anlamadım ama şaka maka 4,5 aylık Erasmus serüvenimin son günlerini yaşamaktayım. Vatana dönüş için gün sayıyoruz ailecek, amacımız ne bilmiyorum ama en son 10 gün kaldığı gerçeğiyle yüzleşmiş bulunuyorum. İçimde biraz özlem olmasına rağmen buradan da şu an için ayrılmak istediğimi söyleyemem. Erasmus' a kış dönemi gelip bahar dönemine de uzatsam inanılmaz güzel olacakmış onu anlamış bulunuyorum sadece.

O kadar Erasmus' a geldiğim halde yazdığım yazı sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek, dövün o zaman beni siz. (Cümleleri devire devire anlaşılamaz hale getirdim, aferin bana.) Neyse dönüş için hazırlık yapmam gerektiğinin bilincindeyim şu sıralar amma bir türlü elim gitmiyor. Öncelikle valizim gelirken tam 20 kiloyken dönüşte o şekilde kalmayacağı ufuktan görünmeye başladı, LOT hava yolları da her fazla kilo için +10 euro istediği için gözüm korkmuş durumda, eşyaların bir kısmını kargoyla mı yollasam düşüncesi içerisindeyim. Ayrıca daha akrabalara kart postal yollamam gerektiği de (bana anlamsız gelse de o yönde bir istek ulaştı tarafıma) acımasız bir gerçek. Lublin' e çok yakın olup ziyaret etmediğim Kazimierz Dolny' de görülmesi gerekenler listemde hala durmakta olup, aynı zamanda Lublin' den aileme hediye olarak ne götürsem onun acı telaşı içindeyim.

Ha tüm bu kısıtlı zaman içinde derslerden notlarımı almam gerektiği bunun içinde projelerimi bitirmem gerektiği (son bir projem kalmış durumda vuhuuuu) bir diğer acımasız hayat gerçeği. Şu an 3 tane dersimden de buranın not sistemine göre 5, ECTS not sistemine göre A, bizim okulun sistemine göre de AA aldığımı gururla belirtmek isterim. Henüz notumu almadığım 4 dersim var gerçi ama hayat bu belki üniversite hayatımın ilk 4.0 ortalamasını burada yaparım belli mi olur.

Burada Erasmus arkadaşlarımın bir kısmı döndü bile, büyük çoğunluğu benden önce dönüş yapacak, ufak bir kısımda Temmuz' un ortalarına doğru veda edecek Polonya' ya. Şimdilik benden bu kadar. Daha ayrıntılı Lublin ya da Polonya yazılarında görüşmek dileğiyle.

Salı, Haziran 05, 2012

Erasmus Günlükleri (8) - Neler Değişti?

Buraya ilk geldiğim zaman yazdığım yazıyı biraz değiştirmek istiyorum Erasmus' u bitirmeye çok yaklaştığım şu zamanlarda. İlk yazımı okumayanlar hemen şuradan okuyabilirler: Erasmus günlükleri (5) - İlk Günler

Şimdi gelelim nelerin değiştiğine.

-Trenler faciaydı demiştim ama daha çok trene bindikçe fark ettim ki olabilecek en kötüsüne denk gelmişim ilk gün. Aralarında oldukça güzel ve konforlu trenler var ama genel olarak eskiler. Ayrıca ilk geldiğimde öğrenci kartım olmadığından yetişkin bileti almıştım. Şu an öğrenci kartım sayesinde %51 indirimli bilet alıyorum ve uzun mesafeler bile inanılmaz ucuz oluyor.

-Polonya' nın ya da Lublin' in havasına ne desem bilemedim. Nisan ayında hava çok sıcak olmasına rağmen Haziran' da hala portakal yiyor olmam, bugün montumu valizimden çıkarmış olmam ve derse giderken çizmelerimi giymiş olmama gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Günlerdir hava kapalı ve yağmurlu. Sıcakları özledim ben. Haftalardır hastayım hava yüzünden.

-Mentorum ile bayadır görüşemiyoruz, kendisinin yüksek lisans tezi yüzünden, gitmeden onu da görsem iyi olur.

-Koordinatörüm ve aynı zamanda Computer Architecture öğretmenim olan Andrzej Smolarz' ın hala çok garip olduğunu düşünüyorum ama yavaş yavaş sevmeye başlamış olabilirim kendisini.

-Buradaki dönere de alıştım, bence gayet güzel ama Türk arkadaşlardan beğenmeyen çok var.

-Burada normal yoğurt bulmanın ustası olduk artık. Natural yazıyorsa o bizimdir arkadaş. İlk aylarda 3,5 zlotye pahalı pahalı aynı zamanda bol bol aldığımız yoğurtları şimdi 1,40 zlotye bulmuş olmanın hüznünü anlatamam.

-Ucuzluktan bahsetmişken burada yerli BİM sayılabilecek Biedronka' yı keşfettik. Çok geç oldu ama hiç keşfetmemişte olabilirdik. Çok ucuza çok kaliteli ürünleri var. Normal markette 100 zloty bayılacağınız alışveriş Biedronka' da çok rahat 50 zlotye çıkar. Yeter bu kadar reklam. Gelecek arkadaşlara ısrarla tavsiye ediyorum ama.

-Her yerde yangın alarmı var yurdun içinde. Geçenlerde mutfağı biraz duman altı yaptığımızda bizim katta anons geçtiler. Biz anlamadığımız için rahattık tabii ama Leh arkadaşlar gelip bizim açamadığımız üst camları falan açınca uyarının bize yapıldığını anladık. :P

-Tuzlu beyaz peynir bulduk! Sonunda. Küçük yağ boyutlarında karton kutu paketleriyle satıldığı için daha önce dikkatimizi çekmemiş pek. Şimdi peynirde tek gerçek o bizim için. Ayrıca şekerli olmayan turşu bulduk, yine bizim turşumuz kadar iyi olmasa da idare ediyor. Ayrıca şekerli turşuyu sevmeye de başladım.

-Lehçe' yi çok iyi öğrendim diyemiyorum ne yazık ki. Ama gün be gün kelime haznem genişliyor. Yine de daha çok öğrenmiş olmayı dilerdim.

-Burada aynı ürün farklı marketler çok farklı fiyat etiketlerinde satılabiliyor, o yüzden iyi bir market araştırması yapmak şart.

Şimdilik benden bu kadar. Unutmazsam burada ki öğrenci festivalleri ve etkinliklerle ilgili de 1-2 yazı yazmayı planlıyorum.

Pazartesi, Mayıs 21, 2012

Erasmus Günlükleri (7) - Günler geçerken...

Uzun süredir yazı yazmayı geçtim, bloga herhangi bir şekilde bakmıyordum bile. Canım sıkılmış ve hazır yapmam gereken sunum ve projelerden uzaklaşmak için bahane üretmem gerekiyorken oturdum blogun görüntüsüyle oynadım, yetmedi hadi bir yazı patlatayım dedim. Tabii belli bir ana konu olmayınca yazmakta pek kolay olmuyor. Başlığı günler geçerken diye atasım geldiğinden beri Erasmus öğrencisi olarak yaşadığım şu sıralar zamanın nasıl geçtiğini anlatayım diyorum.

Ben buraya geleli 2,5 aydan biraz fazla oldu. Eee olduysa oldu n'apalım diyorsanız haklısınız ben bile ee şimdi ne yazayım diye bakakaldım. Şu son günlerde zamanımın çoğunu yurtta geçiriyorum, kalan zamanını da yurdun yakınlarında harcıyorum. Kendimi inzivaya çekilmiş hissettim bir an ama bu halimden mutsuz falan değilim. Burada uzun hafta sonu dedikleri 9 günlük bir tatilde olduğumuzdan yurt *neredeyse* bomboştu, oldukça sakin bir hafta geçirmiş oldum bu sayede. Gerçi yurdun dolu halini seviyorum ben, özellikle havalar düzeldiğinden beri yurdun önünde barbekü yapan gençler dolup taşıyor. Neyse neyse. Burada havalar ciddi anlamda düzelmişti, 30 dereceyi bile gördük bir ara o kadar iyiydi. Gerçi az önce baya yağmur yağdı ve hava serinledi ama bundan sonra havanın 20' nin üzerinde gideceği konusunda derin umutlarım var.

Computer Arcitecture dersim için 2 tane sunum hazırlamam gerek ve bunu Salı gününe kadar yapmam gerek. Ama bende ki şu rahatlık kimse de yok şu an. Digital Signal Processing zaten garip bir proje verdi, nasıl yapacağım konusunda bir fikrim yok. Programming II' de yapmam gereken bir ödev varmış gibime geliyor ama daha ödev ne onu kontrol etmedim. Object Programming benden proje olarak oyun yazmamı istedi, ona da tamam demiş bulundum.

Derslerden yeteri kadar şikayet ettiğime göre başka konulara geçebilirim. Bu aralar gitar çalmayı öğrenmek için hummalı bir çalışma içerisindeyim. Bana gitar öğretmeyi kabul eden Polonyalı arkadaşım bu iyiliğinin üzerine bir de çalışmak için getirdiği gitarı bana bırakınca her şey daha kolay oldu. Oda arkadaşlarımın benim mutluluğuma zaman zaman katılmadığını hissetsem de (aynı melodiyi 50 defa arka arkaya duyunca insan biraz sıkılabilir, hak veriyorum onlara) canım her sıkıldığında gitarı elime alıp ya önceden öğrendiklerimi ya da yeni şarkıların tablarına bakıp onları çalmayı deniyorum. Henüz repertuarım çok zayıf ve çok iyi çaldığım söylenemez ama emin adımlarla ilerliyorum yoluma. Bu aralar ilginç gezi planlarımda var ama henüz aklımda tam bir plan oturtamadım. Belki de plan oluşturmadan yolun gittiği kadar gider geri dönerim.

Uzun zamandır izlemediğim dizilerde de son 2 günde hepsinin son bölümlerine geldim, biraz daha yavaş gitseymişim iyi olurdu. Neyse ki hala kitaplarım var. Şu an Not Without My Sister' ı okuyorum. Elimde 5 kitap var okunacak ama ismi dikkatimi çektiği için bununla başlamıştım. Gerçek bir hikayenin kahramanları tarafından yazılmış bir kitap Not Without My Sister ve okudukça tüylerim ürperiyor, Dünya' nın bir yerinde insanların böyle şeyler yaşamış / yaşayabilmiş olması gerçeğiyle midem bulanıyor. Konuyla ilgili David Berg kimmiş ve ne yapmış ona bakabilirsiniz.





Salı, Nisan 10, 2012

Erasmus Günlükleri (6) - Geçen bir Paskalya' nın ardından...

Polonya' ya gelmeden evvel aklımda sürekli güncellenecek bir blog vardı. Ama bir türlü oturup yazı yazamadım. Canım yazmak istemedi nedense. Her neyse, konumuza dönelim. Polonya kültürüne daha yakınlaşmak amacıyla geçen dönem Adana' da Erasmus yapmış arkadaşımız Anna' nın davetiyle pazar günü Paskalya' yı kutladık Anna' nın ailesinin evinde. Nedense Polonya insanı için soğuk derlerdi ama o görüntünün altında gerçekten çok sıcak ve yardımseverler. Anna' nın evine gideceğimiz otobüsü kaçırınca bir taksiciyle pazarlık yapıp anlaşarak Anna' lara gittik bizim kızlar olarak. (Anna ben ve oda arkadaşlarım için sürekli "bizim kızlar" diyor da. :) ) Anna bizi binanın önünde karşıladı ve hep birlikte evlerine gittik. Annesi ve teyzesi yürüyüşe çıkmışlardı sadece ablası Jola vardı evde. Bize inanılmaz bir masa hazırlamışlardı. Jola' da İngilizce biliyordu bu yüzden anlaşmak sorun olmadı. Zaten o da Türkiye' yi ziyaret etmiş beş yıl önce. Polonya' dan, dinlerden, geleneklerden konuşurken Anna' da bize Paskalya için özel yapılan bir çorbadan ikram etti. Tadı gerçekten hoştu çorbanın. Sonra Paskalya zamanı her ailenin özel olarak yaptığı bir çeşit sostan ikram etti. Ona hepimiz ciddi anlamda bayıldık ama sadece Paskalya' da yapıldığını duyunca üzüldük. Ayrıca Paskalya' da çok ön plana çıkan yumurtada vardı masada. Haşlanmış yumurtayı sade, mantarlı sos ya da somon balıklı seçeneklerle ikram ettiler. Ben somon balıklıyı pek sevmedim ama mantarlı çok güzeldi. Zaten burada bir ay içinde tükettiğim mantar mikrarı geçen sene Türkiye' de tükettiğimden fazladır.

Yavaş yavaş herkes doyduktan sonra Anna bize Paskalya' yı, her günün önemini ayrı ayrı anlattı. Keşke bir yere not alsaydım. Ama hatırladığım kadarıyla Paskalya genel olarak Hristiyanlıktan önce de olan bir gelenekmiş. Şu an kutlanansa daha çok Hristiyanlığa uyarlanmış haliymiş. İlk gün kendi hayatını insanlara adayan, kendinden vazgeçen adam ve rahip rahibe adaylarıyla şu an da rahip ve rahibe olanlara şükredip dua ediyorlar. Nedense özellikle aklımda kalan kısım buydu. Daha sonra sırasıyla son yemekte İsa' nın havarilerine öleceğini duyurmasıyla ve üç gün sonra tekrar dirileceğini söylemesiyle ilgili diye hatırlıyorum. Yanlışsam biri hemen beni düzeltsin. Hatta Anna havarilerin pek çoğunun İsa' ya inanmadığını ama inanmış gibi yaptığını sadece birkaç tanesinin gerçekten buna inandığını söyledi. Bir süre dinlerden benzerliklerden farklılıklardan konuşuldu. Sonra Jola' nın gitmesi gerekti. Bir süre sonra da Anna' nın annesiyle teyzesi geldi. Anna' nın annesi bizi anlıyor gibiydi ama "Thank you." dışında çok fazla İngilizce bilmiyordu. Sonra tatlılar ikram edildi, 4 çeşit tatlı olduğundan hepsinden biraz biraz tattık hatta en son pastaya yer kalmadı kimse de. İçlerinden elmalı pay açık ara favorim elbette. :) Sanırım burada Paskalya' da elmalı pay yapıp dağıtmak gelenek gibi bir şey zira gitmeden önce sabah yurtta resepsiyon görevlisi olan yaşlı amca da bize ikram etmişti aynısından.

Tatlı faslı kapanınca Anna' nın odasına geçtik ve Anna bize belki de günün en büyük sürprizini yaptı. Odaya elinde kocaman güzel bir TAVLA ile geldi. Tavla oynayıp sohbet ederek biraz daha oturduk. Gitmeden önce Anna hepimize Paskalya yumurtası hediye etti. Gerçek yumurta değildi elbette ama çok güzel bir hediyeydi. Ayrıca çok doyduğumuz için pek yiyemediğimiz tatlılardan koca bir poşet yapıp bize verdi. Gecenin sonunda Anna' nın annesi bizi arabasıyla yurdun önüne kadar bıraktı. Birçok açıdan her şey Türkiye' deki gibiydi.

Son olarak Paskalya burada çok önemli bir olay. Paskalya tatili boyunca Lublin' de (ve diğer Polonya şehirlerinde) neredeyse her yer kapalıydı. O sebeple Cumartesi günü saat 2' den önce odaya yiyecek deposu yaptık. Ayrıca okula yakın olan kiliseye giden herkeste bir sepet vardı. İçeriğini sorduk Anna' ya. Sepette süslemek için ağaç dalları, yumurta, et parçası, ekmek ve hatırlayamadığım birkaç şey daha varmış. Kilisede kutsal suyla kutsandıktan sonra yiyormuşsun evde, en azından ben öyle hatırlıyorum. Sanırım şimdilik bu kadar.

Cumartesi, Mart 03, 2012

Erasmus günlükleri (5) - İlk Günler

Erasmus programı kapsamında Polonya' nın Lublin şehrine geleli yaklaşık 16 gün oldu. Zaman nasıl bu kadar çabuk geçti anlamış değilim. Buraya nasıl geldim ve geldiğimden beri neler oldu kısaca özet geçeyim.

- 17 Şubat 10.50 Varşova uçağına bindim. Uçak yarım saat kadar rötar yapsa da uçuş çok güzel geçti.

-Hava alanında Politechnika Lubelska' ya gelen Gözde ve Berk ile tanıştım.

-Varşova'da otobüsle tren istayonuna gittik orada 40 zloty bayılarak Lublin trenine bindik.

-Tren faciaydı.

-İstanbul' da yola çıktığımdan beri yağan kar Polonya' da tipi tarzındaydı, Lublin' i ilk görüşüm bembeyaz oldu.

-Tren istasyonunda kendilerini kısaca Kate ve Chris olarak tanıtan mentorlar bizi karşıladı. (Aslında ben fazladan oradaydım onlar Gözde ve Berk için oradaydı :P ) Ayrıca o isimlerin Lehçe' de nasıl yazıldıklarını görseniz ağlarsınız. Zaten kopyala-yapıştır yapmadan ben bile yazamam.

-Yurda o yağan kar altında 7 kilo çeken sırt çantamla gelmek çok yorucuydu.

-Yurtta oda arkadaşım Melda'yla tanıştım. İlk gelişimde beni çok sıcak karşıladı sağ olsun. :)

-Buranın yastıklarını ilk gördüğümde baya şaşırmıştım. Bildiğin kare döşek gibi kocaman bir yastık var. Ama o kadar zaman geçti ki alıştım yastığa.

-İlk geldiğimde hava bile farklı kokuyordu burnuma şimdi her şey normal geliyor.

-Yurda yakın sayılan yerde Carrefour Express var, ilk gece keşiflerimden biriydi kendisi.

-Yiyeceklerde domuz ürünü vardır diye ilk günler yemek yemek çok zordu ama artık ne içerdiğine bakmadan almaya başladım. Yine de et ürününü tavuk dışında yemiş değilim.

-Buraya geldiğimde hep fast food yemek zorunda kalacağımı düşünmüştüm ama aksine yurtta birbirinden güzel yemekler yaptık. Sanırım bunu Melda' ya borçluyuz :)

-Ben cuma günü gelmiştim Lublin' e. İlk pazartesi okul açıldı. Ama Erasmus öğrencisi olduğumuzdan ilk hafta oryantasyon kapsamındaydı.

-Pazartesi günü toplantıda mentorum Natalia ile tanıştım. Her soru ve sorunda kendisine koşuyorum. Fotoğraf makinem bozulduğunda bile aklıma gelen ilk ve tek isim kendisiydi.

-Salı günü okulla ilgili bazı şeyleri hallettik ve Erasmus topluluğu ile şehirde yürüyüşe çıktık. Deri ceket giyip çıkmıştım fakat saat ilerledikçe hava soğudu :(

-Çarşamba günü buz patenine gittik. O gün buz pateninde bir kariyerim olmayacağını anladım. 1 saat boyunca sağlam kalıp son anda düşmesem kariyer düşünebilirdim ama, kısmet bu işler. Burada bacak kadar çocuktan, yaşlı teyze ve amcalara kadar herkes başarılı bir şekilde buz üstünde hareket ediyor gerçi. Neyse.

-Perşembe günü çok yorgun olduğumdan ve hava yağmurlu olduğundan GoKart etkinliğine katılmadım. Sonra karting alanının tümüyle kapalı bir yer olduğunu gördüğümde üzüldüğümü itiraf etmeliyim.

-Oryantasyon haftasının son gününde Welcome Erasmus partisi vardı. Oldukça güzel geçti. :)

-Eğer tarihlerde bir karışıklık yapmıyorsam 3.oda arkadaşımız Yeter parti gününde biraz daha erken saatlerde geldi. Yorgun olduğu için bize katılamadı maalesef. İlk geldiğinde kendisine karşı ön yargılarım olduğunu kabul ediyorum ama cidden çok tatlı birisi. :)

-Oryantasyondan sonraki hafta daha çok hoca kovalamakla geçti. Özellikle koordinatörümüz Andrzej Smolarz çok garip bir adam. Bazen çok iyi davranırken bazen adamı çıldırtabiliyor.

-Databases dersinin hocasını ciddi anlamda çok sevdim. Derslere sonraki hafta başlayacağımı söylersem nedenini anlarsınız herhalde.

-Burada döner biraz değişik geldi bana ama tadı güzel. Yoğurtlu sosla yedim, ilginç bir tecrübeydi :P

-Yoğurt demişken burada en basidinden katı bir yoğurt bulmak 1 hafta sürdü. Greek yoğurdu kendisi. Bir de buranın makarnaları çok garip 1 dakika içinde oluyor neredeyse, bize normal gelen sürede buradaki makarna birbirine yapışıyor. Denedik oradan biliyorum.

-İnsanlar çok yardımsever, yurtta özellikle sorduğum herhangi bir sorunun yanıtsız kaldığına şahit olmadım.

-İngilizce pratik yapmak için odamıza gelen çok oluyor, bizde onlar sayesinde pratik yapıyoruz. Çok mutualist bir yaşam sürüyoruz yurtta.

-Burada yurda giriş-çıkış saati yok Türkiye'deki gibi. Okul kartınla yurt kapısını açabiliyorsun. Sadece misafir getireceksen akşam 22.00' dan önce getirmelisin yoksa kabul etmiyorlar.

-22.00 - 07.00 arası Night Time olarak geçiyor, gürültü yapılmaması gerekiyor ama burada o saat genelde 01.00 - 08.00 arası oluyor. İnsanlar dinledikleri müzikleri başkalarına da dinletmeyi pek seviyorlar :P

-Odalarda  yangın alarmı var. Sigara içer ve alarmı çaldırırsanız önce anonsla uyarıyorlar, sanırım 3 dakikadan fazla çalarsa alarm güvenlik odanıza geliyor. Bizim anonslardan tek anladığımız "Uwaga Uwaga" (Dikkat Dikkat) kısmı oluyor. Koridorlara sigara içmek serbest.

-Tuzlu beyaz peynir hala bulamadık. Ayrıca turşularda şekerli.

-Yurttaki çamaşır makineleri pek garip, dikey eksende dönüyorlar, kapak üstten açılıyor. Bu şekilde yerden baya tasarruf etmişler.

-Burada her yerde bir anıt, heykel vb. şey görülebiliyor, İsa ve Meryem heykellerinin önünde en azından 1-2 adet fener oluyor.

-Burada çok hoş bir Old Town var. Şansımıza kale tadilata girdi biz gidemeden ve Haziran' a kadar kapalıymış. Neyse ki Temmuz' da dönüyorum.

-Lehçe zor bir dil. Daha kurs başlamadı ama bazı kelimeleri öğrendim. Bana en çok yardımı olan 3 kelimeyi sıralarsak eğer 3.sırada "Dziękuję." (Teşekkürler), 2.sırada "Cześć" (Selam) ve ilk sırada en önemlisi "Nie rozumiem." (Anlamıyorum) olur. Zira bazı İngilizce bilmeyen Polaklar yardımcı olmak amaçlı uzun uzun Lehçe konuşmalar yapabiliyor. Kısa kessin istiyorsanız üstüne basa basa kullanabilirsiniz "Nie rozumiem" i.

Bunlar ilk bakışta aklıma gelenler. Oda arkadaşlarım Krakow' a gittiler hafta sonu için, ben şimdilik gitmemeyi tercih ettim. Şimdilik benden bu kadar.

Not: Bu yazı üstüne hala oraları sevdin mi diye soran olursa diye cevap veriyorum. Ben Lublin' i cidden çok sevdim. :)

Cumartesi, Şubat 04, 2012

Bir kar gördüm sanki...

Bu aralar herkes blog yazısı yazıyor, bende bayadır yazı yazmıyordum ne yazsam derken dün bembeyaz olan Çanakkale' nin bugün kar ile uzaktan yakından alakası olmayan görüntüsü geldi aklıma. Dün gün boyu (neredeyse) durmadan yağan karın ardından insan daha kalıcı bir şeyler bekliyor tabii. Bir yandan iyi oldu karın kalkması zira Terzioğlu kampüsüne çıkan otobüsler kayarak aşağıya iniyordu. Sevgili üniversitemiz akşam saat 4 olana kadar yollar konusunda bir harekette bulunmadığından otobüsler durakların önünde kayarak anca duruyordu. Kazasız belasız bir gün atlatmış olmamız resmen mucize gibi bir şey oldu.

Dün sınav çıkışı tam düşmemeye çalışarak durağa gidiyordum ki bacağıma çarpan bir şey yüzünden durdum. Bir baktım ki bizim fakültenin maskotu olmaya aday olan yavru köpek etrafımda fır dönüyor. O yavru köpek beni her yalnız gördüğünde peşime takılıyor, kucağıma tırmanıyor falan. Ablamın kızmayacağını bilsem evlatlık edineceğim neredeyse :) O kadar da sevdiriyor kendisini kerata.

Bu arada İzmir' e dün o kadar kar yağmıştı, Twitter de trend olacak kadar çok konuşulan bir olay olmuştu (doğal olarak :) ) ama orada da kar aynen burada olduğu gibi bir günde kalkmış. Çok üzüldüm onlar adına. Yazık yani sonuçta hayatı ne kadar işkenceye çevirebilse de kar yaşanması gereken bir hava olayı. Neyse bu kadar yazı yeter.

13 gün kalmış gitmeme ayrıca. Ne uğurlu bir sayıdır şu 13. Bugün hibemde yatmış zaten. Hayat bana güzel.

Çarşamba, Ocak 18, 2012

Erasmus Günlükleri (4) - Vize

Merhabalar herkese.

Bugün Erasmus yolunda bir adım daha attım. Belki bahsetmişimdir Polonya Konsolosluğu vize işlemlerini VFS Global isimli bir aracı kuruma bıraktı ama Çarşamba günleri sınırlı sayıda randevuyu hala konsoloslukta kabul ediyorlar. Bende 18 Ocak 10:18' e randevu almıştım bugün sabah 10' da konsolosluktaydım. Yol tarifi vermek isterdim ama ben otogardan direk konsolosluğa gitmediğimden hiçbir fikrim yok yol konusunda. Sadece yola erken çıkmalısınız zira sabah İstanbul trafiği çok çıldırtabiliyor insanı. Biz Avcılar - Maslak arasını bir saatten biraz fazla bir sürede gittik.

Konsolosluk bir seferde en fazla beş kişiyi kabul ettiğinden benimle birlikte gelen ablam ve eniştem yukarı çıkamadılar. Yani büyük bir arkadaş ve akraba ordusuyla boşuna gitmeyin yukarda tek başınıza olacaksınız. Kimliğimi aşağıda güvenliğe bırakıp bir konsolosluk kartı alarak beşinci kattaki konsolosluğa çıktım. (Konsolosluk Giz 2000 Plaza 5.kat tam yanında Giz / İz Plaza var onunla karıştırmayın :) )Kimsecikler yoktu ben gittiğimde o sebeple hemen bankoya yanaştım. Tam bir cezaevi görüşme sistemi var diyebilirim. Görevliyle aranızda cam ve dosyaları iletmek için metal bir sistem var. Mikrofon / hoparlör sistemiyle konuşuyorsunuz. Görevli bayan gerçekten çok yardımcı, Erasmus öğrencisi olduğunuzu bildiklerinde çok yardımcı oluyor. Bende sadece ufak bir sorun oldu. Benim yurt dışı seyahat ve sağlık sigortam 3 Temmuz' da bitiyor fakat sınavların bitiş tarihi 2 Temmuz. Vizeyi tam sigorta tarihine göre verdikleri için okulda en ufak bir sorun olursa benim için çok iyi olmayacağını söyledi görevli ablamız. Eğer saat 12' ye kadar sigorta süremi uzatırsam vizemi ona göre ileri ki tarihte verebileceğini söyledi. Ve belgelerimi ayıklayarak bir kısmını aldı kalanlarını iade etti ve üzerinde vizemi alacağım tarih yazan bir kağıt verdi. Aldığı belgeler şöyle;

-Pasaport ve pasaportun ön sayfasıyla dolu sayfalarının fotokopisi
-Uygun 2 fotoğraf
-İnternetten doldurulan başvuru formu
-Letter of Acceptance' ın orijinali (Pasaportu alırken iade edilecek)
-Letter of Confirmation (Hibe aldığımı belirten kağıt buydu, bunu kesin soruyorlar)
-Sigortanın fotokopisi
-Öğrenci belgesinin orijinali

Konsolosluğa başvurduğunuzda bir hafta sonraya tarih veriyorlar pasaportu almak için. 25 Ocak vizemi alacağım tarih. Dikkat etmeniz gereken belki de en önemli şey başvurduğunuz konsolosluğun etki alanında ikamet ediyor olmanız. (Ankara sorun çıkarıyor İstanbul' a başvuran diyen insanlara güvenip risk almayın.)Ben oradayken Van' da ikamet eden bir arkadaşı geri çevirdiler. Konsolosluktan geri dönmek istemiyorsanız bunu göz önüne alarak doğru adrese gitmeye bakın derim ben.

Ben randevuya giderken çok gergin ve heyecanlıydım ama hiç gerek yokmuş. Zira gerçekten çok yardımcı oluyorlar, benim düşünmediğim vize tarihini oradaki bayan düşündü ve sigorta tarihimi saat 12' ye kadar uzatırsam vizemi yeni tarihe göre vereceğini söyledi. Ayrıca çok tatlı bir aksanı var "r" harflerini vurguluyor falan :) İşlemler çok kısa sürüyor belgeleriniz tam ise, beş dakika da işiniz bitiyor. Vize için başvuracak herkese başarılar :)

Salı, Ocak 10, 2012

Erasmus Günlükleri (3) - Gidiş Hazırlıkları

Herkese merhabalar;

Uzun süreden beri yazı yazayım diyordum ama bir türlü ne yazacağıma karar veremediğimden taslaklarımla baş başa kalıyordum. Yarın için hazır elimde hiç çalışılmamış bir final varken ne yapsam da çalışmayı ertelesem diye düşünürken aklıma Erasmus ile ilgili birkaç şey karalamak geldi. İşte burdayım. Peki son yazıdan beri neler değişti?


Öncelikle Letter of Acceptance 29 Aralık tarihinde elime ulaşmış bulunmakta. Ben neden gelmedi bu diye kara kara düşünürken meğersem PTT' de dağıtıma çıkmayı bekliyormuş ve dağıtıma çıkma tarihi de 4 Ocak imiş. Neyse ki gidip aldım. O gün çok aşırı mutlu olduğumu hatırlıyorum. Muhtemelen durup dururken etrafa gülücükler saçmışımdır. Tabii daha esas işlerin başladığını bilmeden önceydi bu.

Akseptans geldiğine göre sıra vizeye gelmişti gelmesine ama Polonya Konsolosluğu artık vize işlerini VFS Global ismindeki bir aracı kuruma bırakmıştı. Bırakmıştı bırakmasına ama çarşamba günleri hala sınırlı sayıda randevuyu kabul ediyordu. Ama bütün çarşambalarda benim finallerim olduğu için en yakın tarih olan 18 Ocak' a randevu aldım. İnternetten doldurduğum başvuru formu pdf biçimine dönerken birkaç yeri yamulmuş ama sorun çıkmayacağını umuyorum. Şu anda belgelerim hazır fotoğraflar dışında randevu gününün gelmesini bekliyorum. Hazırladığım belgeleri yazayım da belki birilerine lazım olur.

-Letter of Acceptance
-Letter of Confirmation (Okulun Erasmus Ofisi veriyor ilk kazandığınız açıklandığında)
-Pasaport ve fotokopisi
-Şengen bölgesinde geçerli 30.000€ teminatlı seyahat ve sağlık sigortası ve de fotokopisi (ingilizce ve türkçesinin)
-Öğrenci Belgesi
-Konsolosluğun kabul edeceğini düşündüğüm henüz çektirilmemiş 4 fotoğraf (2 tane diyor kimisi ama fazla olsun eksik olmasın)

Tamam bu da halledildi derken bir de ne göreyim. Uçak biletleri zaman geçtikçe fiyat açısından çığrından çıkıyor. Ben aktarmalı olarak ucuza gitmenin derdindeyken babam beni en rahat göndermenin derdine düştüğünden biraz fikir anlaşmazlıklarına düştük. Ama bileti o alacağı için ben çok fazla bir şey demedim. Sonuçta orta karar bir bilet buldum ve babamında onayıyla almış bulundum. Bileti LOT hava yollarından aldım. Gidiş tarihim 17 Şubat sabah 10:50. Uğurlamak isteyen olursa İstanbul Atatürk Havalimanından kalkıyor uçak. :) Dönüşümde 1 Temmuz olarak görünüyor şimdilik ama orada ki sınav dönemi 2 Temmuz da bitiyor. Eğer bir terslik olmazsa tüm sınavlarımı ayın birinden önce olmayı umuyorum, olmazsa dönüşü 3 Temmuz' a erteleyeceğim.

Çok unutkan bir insan olduğum için oraya neler götüreceğimin listesini falan çıkarıyorum artık. Gün saymaya da başladım. Son 38 gün. Umarım benim için güzel bir deneyim olur bu. :)