Salı, Temmuz 26, 2011

Bir Düğün Anısı - Yoksa 2 Miydi?

Evet yazmaya başlayacağım dediğimin üzerinden saatler (günler) geçti, biliyorum. O an "yazarım şimdi" havasına girip sonra "Hadi denize gidelim." diyerek araya kaynattığım yazımı şimdi uykulu uykulu yazmaktayım. Bu akşam biter mi bu yazı bilmem. (bitmeeeeez) Üşengecim, üşengeçsin, üşengeç! Neyse aslında ben bu yazıyı daha önce yazmak istiyordum. Sonuçta bu zayıf hafızamla neyi ne kadar anlatabilirim bilmiyorum. Neyse başlayalım bakalım.

2 hafta Cumartesi annemler aniden Çanakkale'de belirdiler. Sürpriz yapmayı seven bir aile olarak aynısını düğün evine yapalım dedik ve yollara düştük. Hatta varış noktamız olan Bergama'ya varmak üzereyken Doğukan abiyle konuşurken "Geliriz bir ara." diye üstü açık bir konuşma yaşamıştık. Akşam saatler 21.30u gösterirken Bergama'daydık. Çalınan kapı Işıl ablam tarafından açıldı, çok şaşırdı doğal olarak güzel gelinimiz :) Sonra evdeki akraba nüfusuyla orantılı olarak evde bir "Hoşgeldiniz" curcunası yaşandı. Doğukan abim Fidan ve Ömer ile dışarı çıktığından onları kapıda karşılamak bize düştü. Kapıyı onlara açtığımda hepsinin şaşırdığını görme zevkine eriştim. Hadi bir daha kucaklaşma faslı dedikten sonra evin muhtelif yerlerine yataklar serildi, 13 kişiyi evde ağırlamak zor iş tabi.

Ertesi günler biraz sıkıcı geçti açıkçası, herkeste gergin bir bekleyiş vardı. Hadi olsun artık düğün diye düşünüyorduk. Yaşadığın anda zaman o kadar yavaş geçiyormuş gibi geliyor ki, oysa her günün sonunda esas zamana daha fazla yaklaşıyorduk. Düğünden 2 gün önce Işıl abla, Özge abla, ablam, Fidan ve ben kızlar grubuyla birlikte Bergama' nın tarihi hamamlarından birine gittik. Malum gelin hamamı, gelenek göreneklerine saygılı insanlarız ayıptır söylemesi. Hamamda şarkılar türküler çınlarken -sadece biz vardık o gün- gelin hamamı olduğu için hamamdaki görevli teyzemiz bize meyve ikramında bulundu. Çok güzel geçen 2-2.30 saatin ardından artık çıkma vakti gelmişti, hepimiz üzgündük fotoğraftan anlaşılabilir üzgünlüğümüz.


Neyse ertesi gün hatim duası vardı, teyzeler o kadar çok dua etti ki bir ömür yetebilirdi herkese. Dua devam ederken gelen Meryem abla büyük sürprizdi zira Diyarbakır'dan ayrıldıktan sonra oralardan birini ilk defa görüyordum. Hatim duası bittikten ve teyzeler daha fazla pilav ve ayran almak için yarışırken bir kenara çekilmiş kızlarımız,


Bu sırada size ev nüfusundan bahsetmiyorum bile Yıldız halam, Kezban halam ve İlyas abi'de gelince 17 yatılı misafir grafiğine ulaşan ev daha fazlasını kaldıramayınca  fotoğrafın sonundaki 4 kızımız başka bir evde geceyi tamamladı.

Büyük gün gelmişti işte, düğün günü! Sabah 11'de kuaför randevusu vardı. 5-6 kişilik bir ekiple nişandaki mekana giderken diğerleri eve daha yakın olan bir kuaförü tercih ettiler. Herkes yavaş yavaş işe koyulurken ben Nikon D90'la mutlu saatler geçiriyordum, aynı anda saçıma ne yaptıracağıma karar vermemiştim. Ben karar verene kadar birkaç -yüz- fotoğraf çektim. Bkz.



Objektifim her zaman üzerinizde, dikkatli olun :) Gerçi doğal akışta fotoğraf çekmek zor oluyor çünkü deklanşöre basarken geçen süre içerisinde yakaladığını pozu kaybetme ihtimaliniz çok yüksek. Bunun hayal kırıklığını bolca yaşadım ben şahsi olarak.

Kuaförde saçlar yapıldı derken kıyafetlerin giyilip makyajların yapılması gerekti. Ben son anda sade bir at kuyruğunda karar kılmıştım ki son halini gördüğümde çok iyi yaptığıma kanaat getirdim. Hem rahattı hemde gecenin sonuna kadar bütün koşuşturmalarıma katlandı. Herkes giyindi süslendi dedik, sonucun ne olduğunu göstermemek olmaz.



Hazırız o zaman damat gelsin efem. Önce fotoğrafçıda aileler için fotoğraf çekimi, ardından Asklepion'da düğün fotoğrafları çekilecekti. Fotoğrafçı kısmında bende ordaydım ve fotoğrafçı o kadar tarif edilemez bir insandı ki... Magazin programlarını sunabilecek kabiliyeti gördüm şahsen fotoğrafçıda. "Evet şimdi tam buraya köşeye bakıyoruuuuz, eveeeet çok güzel tamaaaam. Şimdi biraz gülümseyiiiin, çok güzeeeel." *Ortam garip bir şekilde önce kararır ve felç olan gözlerim garip bir parlama görür* "Harika!" Evet, ilginç adamdı vesselam.

Sonrasında gelin arabasına bindik ve diğerleriyle buluşmak için evin önüne gittik. Bu sırada babamın arabasından çıkarılmamış olan çantalar ve bu çantaların içinde kalan müzekartlar büyük sıkıntı oldu. Arabada yer sıkıntısıda olunca herkes biraz gerildi. Esas sorun Asklepion'daydı. Önce yolu bir türlü bulamadık. Sonrasında bulduk ama sorunlar devam ediyordu. Müzekartsız girişe 15 tl deniyordu, hatta oradaki amca lütfederek gelin,damat ve fotoğrafı çeken kişiyi ücretsiz alabileceğini söyledi. Neyse, sonuçta olaylı ya da değil girdik Asklepion'a. Topuklularla o taşlı yollarda yürümek... Tarif edilemez bir acı. Amacımız neydi bilmiyorum. Özellikle bendeki 10cm platform topuklar beni öldürdü. Herkes birbirine tutunarak acılar içerisinde gelin ve damadı takip ediyordu. Ama yine de garip bir şekilde eğleniyorduk, topuklular konusunda yakınmalar herkesi ortak bir noktada topladı sanki :)





Antik tiyatroda oturduğumuzda herkes biraz rahatlamıştı. Sevgili gelin ve damadımız sahnede dans ederken onları izledik, tezahürat yaptık ve çılgınlar gibi alkışladık. Sıra herkesin sahnede toplu bir fotoğrafının çekilmesine gelmişti. Göreve talip olduğum için hemen topuklularımı bir kenara atarak yalınayak koşarak yukarılara tırmandım ve sonuç;




Dönüş vakti gelmişti ama kimse aynı yolu yürümek istemiyordu, fakat her zaman isteklerimiz gerçekleşmiyor. Daha deneyimli olarak döndük o yolları. Arada bir fotoğrafta çektim tabi. Aşağıdaki fotoğraf özellikle bir dizinin afişi olabilecek nitelikte oldu :D



Eve dönerken küçük çocukların saldırısına uğradı gelin arabası, Emre abi onlardan kurtulmak için bir kısmı boş olan zarfları kullandı, rüzgarda uçuşan zarfların peşine düşen çocuklar gelin arabasını unutuverdi hemen. Atmaca Mahallesinden geçerken tedirgindik biraz, bu yüzdende orada gaza bastık. Önümüz kapanırsa açılmasının çok zor olacağını biliyorduk. Eve gittiğimizde gelinin evden çıkması vardı artık. Kuşak 3 denemede anca bağlanabildi :P Tekrar arabalara bindik, bu sefer düğünün olacağı yere gidiyorduk.

 Düğün Mekanı


Sonunda beklenen an gelmişti işte, 1 haftanın karşılığını alıyorduk. Ben omzumda makinanın çantası, sürekli elimde olan Nikon D90 ile mekanda dolanıp fotoğraflar çekerken orada görevli olan birisi gelip "Sizi İlker abi mi gönderdi?" deyiverdi. Foto İlker mi ne çekiyormuş düğün fotoğraflarını. (bkz.İşini ciddiye alan düğün fotoğrafçısı, düğüne uygun nitelikte eleman gönderiyor :P )

Ve gecenin en önemli anı... Gelin ve damatın sahneye geliş müzikleri çalmaya başladı. Gelin ve damat ilerde göründüğünde herkes onları daha iyi görebilmek için ayağa kalkmıştı. Ardından dans müziği girdi ve sanırım o andan itibaren yaklaşık 1 saat hiç oturmadılar.

İlk Dans


Düğün boyunca fotoğraf çektim, oynadım, ayaklarım çok ağrıdı topuklular yüzünden, yine fotoğraf çektim, yine oynadım ve ayaklarım daha çok ağrıdı. Neyse, düğün pastası geldi bir zaman sonra. (Bkz.9 katlı pasta mı olur?!)


Pasta kesildi, oyuna devam derken arka planda kına için hazırlıklar son sürat sürüyordu. Kızlar saçlarına duvak taktılar, gelin hazırlandı ve action! Kınacıbaşıda bizimkiydi :)


Kına biraz çığrından çıkmış şekilde geçti. Yani gelin ve damatın o kadar üzerine yürünmese iyiydi... :P Gece sonunda nihayet birileri acıdı da düğüne ait 1-2 fotoğrafım oldu gelin ve damatla :)

Tabi başkalarının acıması olmadan kendi fotoğrafımızı çekme yeteneğine sahip bir gençliğiz biz. Fotoğrafı çekecek aletin telefon, dijital makina ya da D90 olması bile fark etmiyor bize.


Düğünün bitiminde her şeyin özeti aşağıdaki fotoğraf aslında. Her şey bittiğinde üşümüştük, yorgunduk ama mutluyduk :)


Akşam misafirlerin büyük çoğunluğunu halam ağırladı; ben, ablam, Fidan, Özge abla ve Neriman abla olarak kızlar grubu Neriman ablaların evine gittik. Saat 3.30'u geçerken uykuya daldım ve 6.30da telefonumun alarmı çalıyordu. Onu kapatma hatasında bulunup tekrar uyumuşum. Çok şükür 7.14'te tekrar uyandım ve telaşla yataktan fırladım. Herkesi uyandırdım, hızlıca hazırlandık ve yola koyulduk. Halamlarda anca kalkmış ve kahvaltı yapıyorlardı. Kahvaltıya bizde ortak olduk ve 9 olan yola çıkma saati 10'a yaklaştı. Annemler halamları da alıp akşam yola çıkacaklardı, ben ve ablam daha erken yola çıktık. Ben Emre abinin arabasındaydım, arka koltukta Özge abla, Neriman abla ve ben vardım. Gelinle damadın arabasındaydık, çok havalıydık yani :D

Yol boyunca 5-10 dakikalık 2 kısa uyku yaşadım ve ikisinde de rüya gördüm hemde düğünle ilgili! (Blogumda daha önce yer verdiğim REM uykusunu yeterli alamama durumunda uykuya dalınca beynin hızlıca REM'e geçtiğini ve bu evrede rüyaların görüldüğünü yazmıştım. Bunu bizzat deneyimledim.) Bol bol mola verdiğimiz bir yolculuktu bizimki. Susurluk'ta yemek molası verdik ve şu meşhur Susurluk ayranıyla tostunun tadına baktık. Bursa'da kestane şekeri yedik, Bolu yakınlarında çikolatalı pişmaniyelerden aldık. Bolu'ya yaklaştıkça rakım baya arttı, kulaklarda çok hafif problem yaşadım. Deniz kenarı insanıyız sonuçta :P Akşam sanırım 7 gibi Bolu'daydık. Hemen yemek masasına geçtik ve o akşam Bolu aşçılarıyla ilgili konuyu ciddi anlamda anlamış oldum. Yemekler harika ve ötesiydi :) Akşam dışarı çıktık ve restore edilip cafeye çevrilen eski bir hamamda oturduk. İtalya'dan ithal edilmiş soda gelince önüme nedenini merak ettik doğal olarak. Meğerse mekan sahibi Türkiye'deki yerlerden cevap alamayınca sinirlenmiş ve İtalya'dan hemen 1 günde gönderilince oradan almaya başlamış sodayı. Oldukça ilginç tabi.

Akşam 12'de uyuyup 8'de kalktık, son zamanların en uzun ve deliksiz uykusuydu. Kahvaltının ardından kuaföre doğru yola koyulduk. Şahsi olarak saçıma ne yaptıracağıma karar vermemiştim ama zaten fotoğrafları çeken kişi olduğum için en sona kalabilme ayrıcalığı yaşadım. Kuaför hatıralarına çok dalmak istemiyorum, sadece bir fotoğraf her şeyi açıklamak için yeterli olur sanırım.

Kuaförde hain firketenin teki alnımı hafifçe çizdi, kan akıtmak lazımdı bi yerde :P Kuaför çıkışından toplu bir görüntü var mı bakalım... Ben baktım yokmuş :P N'apalım kader kısmet bu işler... Eve geldik, yemeklerimizi yedik ve nikah salonuna gitmek için yeniden yollara düşüyoruz.

Gelin Arabası


Neriman abla ve Özge abla :))


 Işıl & Emre


Paparazziler gelinle damadı kırmızı ışıkta yakaladı :))


Nikah salonuna geldik sonunda. Heyecan dorukta!


Sıradaki çiftimiz :)


Nikahtan önceki son anlar


Nikah salonunun fotoğrafçılarıyla arıza olmasın diye en başta en arkadan çektim fotoğrafları.


Abla-kardeş kırmızılandık :))


Aile fotoğrafı (Daha çok eksik var bu fotoğrafta, kocaman bir aile olduk sonuçta :) )


Nikah sonrası bir yerlere gidiyoruz ama nereye hiçbir fikrimiz yok, konvoyu takip ettik sadece, arada bir paparazzilikte yaptım tabi :) Burdan sonra bir araba kırmızı ışıkta geçmeyince konvoyu bir süre kaybettik ama babamın inanılmaz yön bulma becerisiyle kısa bir süre sonra tekrar konvoyda idik. Gölköy (doğru hatırlıyorum dimi?) varış noktasıydı. Davullar zurnalar çaldı, çok güzel anlar vardı burada :)


Bütün kızlar toplanamadı ama olanlar yeterdi.


Çok güzel oynadılar :)


Ahanda ablamla ben, photography by Gelin Hanım :D


Sağolsunlar, onlar yüzünden evde kalıcam :)


Aile gene toplanmış ama gene eksik. Eee kocaman bir aile olunca herkesi tek bir kareye almakta imkansız gibi bir şey oluyor :)


Abim ve ablam :)


Gelin hanım makinesiyle çok güzel resimlere imza attı :)


Buradan çıkınca düğün yerine gittik. Bu arada gün boyu havada bulutlar dolandı durdu, çok korktuk yağmur yağacak diye ama çok şükür bir şey olmadı. Bu kez düğünde pek fotoğraf çekmedim zira mekan fotoğrafçılarıyla kapışmak gibi bir isteğim yoktu, genelde oynayan ve izleyen taraf oldum bu sefer. Kapıda halamlar karşılıyordu herkesi, sanırım 3 defa kendimi karşılattım :D 

Gelin ve damat geliyooooooor! :)


Dans müzikleri çok hoştu bu arada.


Kız tarafı :)



Sonunda 6 katlı pasta :D Standartları 7 değil mi bunların ya... En üst kat bana ait yanlış olmasın :P


Düğünden benim çektiğim fotoğraflar içerisinden en kalabalık nüfuslu olan bu sanırım.



Doğukan abi sağolsun, dans pisti neredeyse boşken beni dansa kaldırdı, bununla kalmayıp latin dansından örnekler sunduk birlikte, pardon o sundu ben gülmekten öldüm :D


Aşağıdaki fotoğraftan biraz önce doğumgünümü kutladı canım benim :) Ben bile saatin 12'yi geçtiğini bilmiyordum :) Seviyorum seni :)


Düğün apaçi dansıyla son buldu, herkes içindeki apaçiyi ortaya çıkardı. Düğünün en neşeli anları diyebilirim :) Arada neleri mi kaçırdınız? Hemen söyleyeyim, düğünde müzikler Ankara-Bolu havası arasında gidip geldi. Sonlara doğru istek üzerine 2 tane roman havası çaldı ama ağır roman oldu, orkestra pek alışkın değildi sanırım :P Ayrıca Bolu yöresine göre kaşık çalmayı öğrendim, düğünün sonunda kaşıklarla oynuyordum. Çektiğim en iyi halay gelinin başını çektiği halaydı, üstüne tanımam. Cezayir idi ismi sanırım öyle bir oyunla karşılaştım, oynaması bilenler baya iyi oynuyor ama benim gibi ilk defa görmüşlere ya da iyi bilmeyenlere tavsiye etmiyorum. Gece 12'yi geçtikten sonra bizim oturduğumuz tarafta küçük bir grup "İyiki doğdun Tuğçe" şeklinde bir doğumgünü kutlaması yaptı, güzeldi ama utandım azıcık :P Eve vardığımızda biraz dağılmış haldeydik.

Düğün pastasının eve gelen en üst katı benim doğumgünü pastama dönüştü.


Gece yola çıkma planlarımız vardı ama hepimiz çok uykusuz olduğumuz için Bolu'da kaldık o gece. Ertesi sabah büyük bir kahvaltı masasında kahvaltılarımızı yaptık ve Çanakkale'ye doğru yola koyulduk.



Yorucuda olsa çooook güzel bir haftaydı. Oradaki herkesi çok özledim. :) (Bkz.O kadar uzun yazıya nasıl son lan bu?!) Işıl ablamla Emre abim bir ömür boyu mutlu olurlar umarım :)