Pazartesi, Nisan 25, 2011

İstanbul, Özgür Yazılım Şenliği ve Bilgisayar (Gecikmeli Yazı)

Günler çok hızlı geçiyor bu aralar. 18 Mart, paintball, özgür yazılım şenlikleri derken oldukça sosyal günler yaşıyorum. Sosyal olmak ve uyku arasındaki zıt ilişki ise günlerimi zehir eden şey. Özellikle dün parçalı hallerde toplamda 1 saat uykuyla 30 saatin üstünde gözleri açık tutmak oldukça zorlayıcı bir durumdu.

Özgür Yazılım Şenliklerine katılma kararım o kadar ani gerçekleşti ki aynı anda çok fazla iş yapmaya çalışmak sonuçta arada bazı şeyleri unutmak sonucunu getirdi. Gitme kararını alırken özellikle önce kısmi zamanlı olarak çalıştığım okuldan cuma günü için izin almam, istanbulda kalacak yer için telefon görüşmesi yapmam ve en önemlisi babamı istanbul yolu için ikna etmem gerekti. Başarılı bir şekilde geçen bu sürecin ardından cuma saat 1.00 için Metro' dan biletimi aldım.  Perşembe metronun servisi ile iskeleye gittiğimde rotasını özgür yazılıma çevirmiş diğer arkadaşlarla ve Necdet hocayla karşılaştım. Biz mini mini birler olarak 4 kişiydik, takımın toplamı ise 21 kişiydi.

Metro Turizm hem bilet fiyatlarını aşağıya çekip hem de hizmet kalitesini-en azından bu seferde- arttırmış, oldukça şaşırdım doğrusu. Bindiğim en konforlu Metro aracıydı, ilk defa muavinlerle ters bir durum yaşamadım. Tabi illa otobüste can sıkıcı bir durum olur, yanımda oturan bayan bunun en büyük göstergesiydi. Gece 4'te insan neden otobüsün içinde yemek yer ki? Yanıtını çok merak etsemde bir şey demedim, zaten ayakkabılarını çıkarıp kendi evinde oturuyormuşcasına oturmasına da bir şey dememiştim. Evet, oldukça sorunlu bir insandı yanımdaki. 

Yazmaya devam etme tarihi 25.03.2011 01.00

Sabah henüz havanın yeni aydınladığı anlarda İstanbul Alibeyköy'de ekip olarak indik ve yarım saatin ardından bize verilen bir servisle Bilgi Üniversitesine gidiyorduk işte. Yağlı yağlı börek yiyebileceğimiz bir yer bulduk ara sokakların birinde. Yeniden Bilgi Üniversitesine döndüğümüzde kimsecikler yoktu henüz etrafta sağa sola göz attık. Aşağıda sergilenen eski bilgisayarlar oldukça ilginçti. Özellikle bir apple mouseu gördüğümü hatırlıyorum ki tasarımı hem güzel hem de baya bi garipti doğrusu...

Açılış konuşması ve sonrasında olan konuşmalar nedense aklımda kalmış ama bu gözlerimi aklımda tutmaya çalışmamdan dolayı kaynaklanabilir. Zira Necdet hocamız uyuklayanları fotoğraflayıp anında facebook'ta yayınlıyordu. Birkaç defa gözlerimin önünün karardığını hatırlıyorum ama gün bitene kadar ayakta kalmayı başardım. Kendimi baya geliştirdiğimi itiraf etmeliyim. YGA' da bir konuşmada yarım saat kestirdiğim göz önüne alınırsa sadece göz kararması müthiş bir ilerleme... Tabi bu Necdet hocanın uyandırıcı etkisinden kaynaklanmış olabilir. Emin değilim.


Hazır Bilgi Üniversitesine gitmişken Oğuzcan'ı orada görmekte güzel oldu. Bilgi'li olarak orada olacağını biliyordum gerçi ama gidip gitmeme olayım o kadar karışmıştı ki sabah onu görünce biraz şaşırdığımı itiraf etmeliyim.

Öğle yemeğine 6.75 lira bayıldıktan sonra - ki en pahalı şey kolaydı - gün daha hızlı geçti sanırım. En son ÇoMaK ekibinin toplantısı vardı. Gnome'lu pardus'u görmüş oldum. Bu aralar bilgisayarım için o kadar çok planım var ki Pardus' un Gnome'unu denemek lazım gibi geliyor bu kadar plan içerisinde. Gerçi Kde görselliğinden memnunum ama neyse konuyu dağıtmayayım.

Toplantıdan sonra Sefaköy'e nasıl gideceğim önemli bir sorundu benim için. İstanbul'daki tanıdıklarımın hepsi yürüyüş mesafesindeki Ayvansaray metrobüs durağına gitmemi söylerken yolda sorduğum herkes Edirnekapı için otobüse binmemi istedi. Ebru'yle düştük yollara vardık Edirnekapı metrobüs durağına. Sefaköy'e vardıktan sonra gerisi kolaydı zaten. En son yolun ortasında Işıl ablayla sarıldığımızı hatırlıyorum, kırmızı yanıyordu gerçi ama şoförün bize garip bakışlar yolladığını fark etmedim değil hani. Halamın enfes yemekleri 7 saatlik açlığıma son verdiğinde mutluluktan ağlayabilirdim. Akşam 11'e kadar uyanık kalmak kolay oldu ama gözlerimi kapattıktan sonra telefonun alarmının çaldığını hatırlıyorum sadece.

Şenliklerin 2. gününe gecikmeli katıldım. Geçte olsa günün kalanını yakaladım en azından yahu, uykusuzluk böyle bir şey :P Ayrıca İstanbul'da sakın yoldaki insanlara yol sormayın. Ben bu hatayı yaparak 15 dakikalık yolu 45 dakikada yürüdüm. 3 farklı insan 3 farklı tarif yaptı aynı mekan için.

Bilgi Üniversitesine vardığımda hemen internete girebilmek için şuanda ne olduğunu hatırlayamadığım bir sponsor sunumuna girdim, en uzak köşede rahatça internete bağlandım ve ilginçtir ki katıldığım için büyük boyutlarda bir kahve kupası kazandım. Ne anladın diye sorsalar muhtemelen "hmmm eee kem küm" diyeceğimi tahmin ediyorum ciddi anlamda dinlemedim çünkü.

Sonrasında o sınıfta 2 toplantı daha oldu ve ikisinde de vardım. Yoksa ilki 1. günde mi olmuştu? Hmmm hafıza böyle bir şey olsa gerek, emin olamıyorum şu an... (Şu an hatırladım ilk toplantı 1.gündeydi.) Aklımda en çok kalan şey ise Özgür yazılım lisansları ile ilgili olan toplantıda hukuk hakkında çıkan tartışmamsı şeydi. Gayet alakasız şeyler konuşuldu tartışıldı hatta bir ara salonda gerilim bile yükseldi. Orada çıkıp iki çift laf edecektim ama kendimi "Otur oturduğun yerde lan daha birinci sınıfta böyle hemen tartışmalara dalma" diyerek susturdum. Zaten bu tartışmalı toplantının ardından gelen "Pardus: topluluk dağıtımı çıksın mı?" toplantı&tartışmasında ki konuşmalara, sorular ve tartışmalar beni benden aldı. Toplantı planlanandan bir saat kırk beş dakika fazla sürdü, en son hala bir salon dolusu insan dururken gelip salondaki afişleri falan topladılar o kadar yani... En acınası kısım toplantının başından sonuna ilerlemenin "i"sinin ortalarda görünmemesiydi. "Pardus'a ek depo ekleyelim olsun bitsin niye ayrı dağıtım çıkarıyoruz" sorusu bütün toplantı boyunca zibilyon defa aynı kişilerce dile getirildi. Zaten konuşmanın %70i belirli 5 kişi arasındaydı %30unda toplantının ana konuşmacısı Necdet hoca ve diğerlerinden kalan zaman boşluklarında söz alabilen az sayıda kişinin beyan ettiği fikirler vardı. Şahsi olarak %30luk kesim olmasa sinir krizi geçirebilirdim. Şiddetli baş ağrısıyla kurtardım durumu.

Artık dönüş vakti gelmişti. Son defa metrobüsü kullanarak Sefaköy yolunu tuttum. Gecenin bir vakti sağolsun Emre abi ve Işıl ablam beni otogara bıraktı. Gecenin sürprizi Ebru'ydu kuşkusuz. Aynı otobüs fakat farklı katlarda dönüş yolundaydık. Sabahın 6.30unda iskelede bütün gece benim yüzümden uykusuz kalan ablam ve Emrah kanka tarafından karşılanmak güzeldi...

Eh yazıda ismi ve emeği geçenlere teşekkürler... :)